29 Şubat 2012 Çarşamba

BALIKLI PINAR

Balıklı Pınar
   
   Bazen yaşlı bir ağaç, bazen eski atadan dededen kalma bir ev, bazende bir sudur, bir pınardır gürül gürül akan bir çeşmedir hatıraları canlandıran. Bu yüzden her şey insanlarla vardır, insanlarla var olacaktır. Doğanın güzellikleri insanlarla fark edilir, insanlarla daha güzeldir... Anılarıyla, düşünceleriyle, geçmişleriyle ve gelecekleriyle...   


   Bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere öğretmek ve yaşanılabilirliği sağlamak olmalıdır hep amacımız. Geleceğimize sahip çıkmak için, bugünümüzü yaşatmalıyız. İnsanca, dostça ve değerlerimize sahip çıkarak.


   Kim bilir kimler bugüne gelene kadar neler yaşamışlar, nelere şahit olmuşlar, neler paylaşmışlardır... Kim bilir Balıklı Pınarın başında neler olmuş, neler konuşulmuş, neler neler yaşanmıştır.


   Balıklı Pınar, Afyonkarahisar İlinin, Sandıklı İlçesine bağlı bir Alevi-Bektaşi köyü olan Selçik Köyündedir. Köyün içinden geçen Bekteş yolunun sol tarafında kalır.


   Balıklı Pınar olarak adlandırılan bu yer, şu anda eski bir su kuyusu görünümündedir. Su kuyusunun içi taşlarla örülü "örme kuyu (kazma kuyu)" şeklindedir. Üzeri beton yapıyla kapatılmış durumdadır. Kuyunun açıkta kalan ağız kısmıysa büyükçe bir taşla kapatılmış. Burası adından da anladığımız kadarıyla, eskiden bir pınar halinde aktığını öğreniyoruz. Daha sonralarıysa bu su zamanla giderek azalmıştır.


   Pınarın etrafı taşlarla çevrili haldedir. Pınarın yanında bulunan işlemeli uzun beyaz taşların oldukça eski olduğu bilinmektedir. Bu taşlar Sarı Dede Türbesinin karşısında bulunan "dibek taşı" ile de benzerlik gösterir.


   Yolun alt kısmına daha sonradan yapılan bir çeşmeyle, pınarın suyunun bu çeşmeye akması sağlanmış. Yolun sağ tarafında çukurda kalan pınar çeşmesine merdivenlerden aşağı inerek ulaşılır. Çeşmenin suyu eskiden gürül gürül akarken, şimdilerdeyse yaz aylarında kesilmektedir.


   Balıklı Pınar, köylüler tarafından kutsallığına inanılan bir mekandır. Buraya gösterilen saygı pınarın bir yatır, ziyaret yeri özelliği taşıdığı izlenimini yansıtıyor. En belirgin göstergelerden biriside Alevi inancında görülen mum (çerağ) yakma ritüeli burada görülür. Burası köylülerin, Sarı Dede türbesinden sonra köyde en çok ziyaret ettikleri, sahiplendikleri, inançlarının belirgin izlerini yansıttıkları, bütün kutsal günlerde mum yakılıp, dua edilen suya kutsallık yüklendiğini gördüğümüz eski bir mekandır.


   Bu pınardan, Hıdırellez ve bayram günlerinde abu zemzem (zemzem suyu) aktığına inanılıyor. Köyün ana-bacıları pınar çeşmesine sabahın erken saatlerinde giderek, evlerine su taşırlar. Bu suyun evlerine bir yıl boyunca bolluk ve bereket getireceğine inanmaktadırlar...


   Balıklı Pınarın köy halkı tarafından kutsal bir mekan olarak görüldüğü bilinmektedir. Halk arasında anlatılan rivayetler ve söylenceler hala yaşlılar tarafından bilinmektedir. Buda Balıklı Pınara beslenen saygıyı ve inancı sıcak tutmaktadır.


   Balıklı Pınarla ilgili halk inanışlarından, söylencelerden bazıları şöyle anlatılmaktadır;


   Eski bir tarihte Balıklı Pınarın bulunduğu yerde koyun ağılları varmış, bu binalar defalarca yapılmasına rağmen sürekli yıkılıp yerle bir oluyormuş. Yine tekrar yapılan ağıllar bir gece olduğu gibi yere çökmüş ve içindeki onlarca koyunda göçüğün altında kalarak can vermiş. Böylelikle Balıklı Pınarın örtü tutmadığı, üzerinin örtülmesini, kapanmasını kabul etmediği anlaşılmış. Buranın örtülmeyeceğine inanan köylüler bundan sonra pınarın çevresini açıkta bırakmışlar ve o zamandan beri üzerine ve çevresine herhangi bir yapı yapılmamış...


   Selçik Köylüler daha sonraları bu ağılların yapımında kullanılan koca koca taşları, köyün yaklaşık bir kilometre doğusunda bulunan Mal Tepesi'nde (Bey Tepesi'de denilmektedir) bulmuşlar. Bu taşlardan bazılarını daha sonra köye getirenlerde olmuş.


   Balıklı Pınarla ilgili anlatılan söylencelerden bir diğeride şöyledir;


   Yine eski bir zamanda, hastalıklı bir kadın pınarın bulunduğu su dolu havuza düşer ve pınarın suyu çekilmeye başlar. Daha sonra bunun sebebinin anlaşılması üzerine, pınar temizlenir ve yine sular akmaya, kuyunun içi dolmaya başlar. Bu yüzden Balıklı Pınar hep temiz tutulur ve suyuna herhangi bir şey karışmamasına özen gösterilir.


   Balıklı Pınara adını veren inanç ise; Hıdırellez günü suyun içinde görülen küçük sarı bir balığın varlığıdır. Bu sarı balık her Hıdırellez günü pınarın içinde belirirmiş ama yalnızca içinde kötülük beslemeyen, kin ve nefret tutmayan inanlara görünürmüş. Köylüler bunun kutsal bir balık olduğuna, yalnızca Hıdırellez'de ortaya çıkan "Hızır" olduğuna inanırlar. Hıdırellez günü bu balığı görenler dua ederek, dilekte bulunur, pınara mum yakarlar...


   Bizlerde bir Hıdırellez gününde hep birlikte Balıklı Pınarın başında toplanıp, bu sarı balığı yani "Hızır'ı" gözlermiyiz...


   Gözlediğimiz, beklediğimiz "Hızır aşkına" , el birliğiyle gönülden gelerek, geleceğimizi hep birlikte yaşatalım, değerlerimiz yok olup gitmeden. Gönül ister ki Balıklı Pınarımız her zaman güzel ve temiz bir halde olsun.


   Bizler neden kültürümüzü daha da göz önüne çıkarmayalım, kültürümüze, inancımıza, değerlerimize neden daha sıkı bir şekilde sahip çıkmayalım. Eğer "Her şey Selçik Köyü İçin" her şey kültürümüzü, değerlerimizi yaşatmak için diyorsak, üzerimize düşeni yapmakta gecikmemeliyiz. Buna güzel bir çevre düzenlemesiyle başlamaya ne dersiniz ?


   Belli mi olur, belki bir gün Balıklı Pınarın başında bir Hıdırellez günü toplanır, Hıdırellez anması yaparız. Birde bakmışız ki, Balıklı Pınar yeniden gürül gürül akmaya başlar, canların gönüllerine doğru...





Balıklı Pınar
Balıklı Pınar - Selçik Köyü


Metin ÖZDEMİR







  

21 Şubat 2012 Salı

SEMAH EYLEDİK


Selçik Köyü Semah Ekibi / Kayabelen Festivali

   Nefesleri, buyrukları, duvazları analarımızın bacılarımızın sesinden, kulaklarımızda ince bir ses, güzel bir ezgi olarak dinlemiş yüreği bu ezgilerle dolu gençlerdik. Hepimiz inancından haberi olan, koskoca kökleriyle dimdik duran bir kültürün ortasında yetişen gençecik fidanlardık.


   Bu köy delikanlıları ve genç kızları Selçik Köyünün geleneğini yaşatmak, sürdürmek için semaha, semah dönmeye gönül vererek bir araya geldiler. 2001 yılı başlarında Şubat ayında, konuşup sözleşerek köyde küçük bir evin salonunda toplanarak ilk çalışmalarına başladılar.

   Bu gençler uzun soluklu bir yolculuk olması dileğiyle yola çıktıkları bu topluluğa "Selçik Köyü Semah Ekibi" adını koydular. Köylerini ve semahlarını yaşatmak çabasıyla.


   Biz Selçikli gençler, kimimiz okuyor kimimiz çalışıyorduk. Hepimizin bir uğraşı bir amacı vardı. Ama her fırsatta toplanmayı ihmal etmiyor, semah çalışmaları yapıyor, deyişler, nefesler söylüyorduk. Konuşuyorduk, dinliyorduk, en önemlisi semah eyliyorduk Hak aşkına...


   Semah ekibimiz, Selçik Köyü'nde gençlerin Alevi inancını yaşatmak adına yaptıkları ilk birliktelikti. Selçik köyü Semah Ekibinin kurulmasında büyük emeği olan Üryan Eroğlu'nun "Hak erenler erler bacı kalksın semah eylesin..." diye söyleyen güzel sesi ve bağlaması eşliğinde dara durup, bacı kardeş semah dönmeye başladık.


   Sarı Dede türbesini mekan eylemiştik. Her toplanmamızda niyaz ederek, diz çökerek girdiğimiz kapıdan semah dönmenin, ibadet etmenin aşkıyla dolu olarak çıkıyorduk.

   Semah çalışmalarımıza Sarı Dede türbemizde devam etmeye başladık. Akşamları türbede semah dönüyorduk. Bahar aylarında hafta sonları toplanıyor, Soğancı meydanında çalışmalarımızı yapıyor. semah dönüyorduk. Gelen baharla birlikte semahımızı doğayla buluşturuyorduk.

   Ekibimizin kuruluşundan bugüne kadar olan bütün süreçte bizi her zaman mihman eden Eroğlu Ailesi olarak Muharrem ve Şeri Eroğlu hep bizim yanımızda oldu.


   Önceleri biz semahlarımızı öğrenmek, yaşatmak için başladığımız bu yolda etkinliklere festivallere davet edilmeye başladık. Selçik Köyü Semah Ekibi olarak ilk defa yine 2001 yılının Mayıs ayında, Afyonkarahisar'ın Şuhut Kayabelen Kasabası'nda o yıl onuncusu düzenlenen, Hamza Şeyh Dedeyi Anma Hıdırellez ve Kültür Bahar Bayramı etkinliklerine katıldık. Bu bizim ilk heyecanımızdı ve köy gençlerinin oluşturduğu bir ekip binlerce kişinin karşısına çıkmıştı. Bizler içimizdeki aşkı dışımıza yansıtarak, yağan yağmurun eşliğinde semahımızı döndük. Mehmet Turan Dede'nin semah gülbengiyle semahımızı sonlandırdık. Kayabelen festivalinde yaşadığımız bu güzel heyecan ve o yolculuk hâla bütün arkadaşlarımızın belleklerindedir. Daha sonra arkamızdan gelen teşekkür belgesiyle de bizim bu mutluluğumuz ikiye katlanmıştı adeta.

Selçik Köyü Semah Ekibi / Tolga Çandar Konseri
Selçik Köyü Semah Ekibi / Tolga Çandar-Seza Kırgız Konseri


   Biz yine semahlarımızı dönmeye devam ederken, bir derneğin davetlisi olarak Sandıklı Belediyesi salonunda Tolga Çandar ve Seza Kırgız'ın sahne aldığı konsere katıldık. Yine burada da kültürümüzü tanıtmayı çabaladık. Katıldığımız tüm etkinliklerin amacı her zaman kültürümüzü tanıtmak ve Alevi-Bektaşi kültürünün değerlerini göstermek, Selçik Köyü ve Sarı Dede adını duyurabilmekti.

   Tabi ki her şey bu şekilde gitmeyecekti, hiç birimiz var olduğumuz yaşamdan soyut değildik. Kimimiz farklı şehirlere, farklı yerlere, farklı ülkelere savrulduk. Okumaya, çalışmaya dört bir yanda hayatımızı sürdürmeye devam ettik.

   Ekip başımız Üryan Eroğlu'nu Avrupa yolcusu ederken herkes üzgün, herkes hüzünlüydü. Ekibin gençleri için bu bir hüzündü ama, biz onu mutlu bir yolculuğa uğurlamanın verdiği duyguyla yolumuza devam etmeye çalıştık, onunda hep bizimle olduğunu bilerek.


Selçik Köyü Semah Ekibi / Üryan Eroğlu Uğurlama

   Yıl 2002'de bağlamayı Fatma Eroğlu eline aldı. Biz aynı azim ve heyecanla Sarı Dedenin yurdunda semah eylemeye, nefes söylemeye devam ettik...

   Yine Kayabelen'de Hamza Şeyh Dede'yi Anma Etkinliklerinin on birincisine katıldık. Dedelerin söylediği gülbenklerde hep beraber dara durduk, hak aşkına niyaz ettik, semah döndük canlarla can cana, canların karşısında...


   Ekibimizi ilk kurduğumuz dönemlerde çalışma yapacak bir yerimiz, cemevimiz yoktu. Bazen evlerde teraslarda dönüyorduk semahımızı. Yine hep sığındığımız yer Sarı Dede Sultan'ın mekanı oldu.


   Bizim için bir sevdaydı Selçik Köyü, bir sevdaydı semahlar, bir sevdaydı hepsinden evvel Alevilik. Bu sevdamız hep devam edecek ve devam etmeliydi...


   Uzunca bir yolculuktu Selçik Köyü Semah Ekibi, bu yolculukta bazen ayağı takılanlar oldu. El uzatıp kaldırmaya çalıştık. Bazen yolda kalanlar oldu fakat yolcu kalsa da yol kalmamalıydı...


   Bu uzun yolculukta uzun sayılacak bir ara verildi, herkesin kendine göre sebepleri vardı. Yaklaşık beş yıllık bir zamandan sonra yine bir araya gelmeye çalıştık. Bu kez bağlamayı Mustafa Eroğlu aldı. Bizde beş altı yıl önce kurulan bir ekibin semahlarını, sözlerini, görüntülerini taramaya başladık. O günleri döndüğümüz semahları gözümüzün önüne getirdik. Yine Selçik Köyü'nde can canaydık. Bu kez ekibimizde kişiler, adlar farklı olsada yürekler yine aynıydı.


   Şimdiye kadar hep başka yerlerde, başka etkinliklerde yer almıştık. Bu kez kendi toprağımızda Sarı Dede yurdunda semah dönecektik. Etkinliğimiz Sarı Dede'yi anma adınaydı ve köyün gençleri hem hizmet ederek, hemde semah dönerek hazırlandı bu güzel güne. 2007 yılının 5 Ağustosunda, yeni kurulan Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin düzenlediği 1.Sarı Selçuk Dede Anma Etkinliğinde yıllar sonra semahımızı dönmenin mutluluğunu yaşadık.

Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği
Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği


   Sarı Dede Türbesinde yapılan çalışmalardan sonra artık bir cemevimiz vardı. Gençler olarak Selçik Köyünde kendi cemevimizde semah dönüyorduk. Buda geldiğimiz noktanın güzelliğini gösteriyor.

   İlk etkinliğimiz olan Sarı Selçuk Dede'yi anma gününde 2007 yılından başlayarak bugüne kadar beş yıldır hizmet etmeye çalıştık.

   Bu kez Ozan Yıldırım'ın bağlaması eşliğinde, Gülbahar Top'un sesiyle semahlarımızı döndük. Nevruz Bayramı etkinliklerinde yine aynı aşkla kendi köyümüzde, kendi adımızı taşıyan semah ekibimizle, etkinliklerimize ev sahipliği yaptık.

   Semahlarımızı her zaman kültürümüzü tanıtmak, yaşatmaya çalışmak için döndük. Bütün niyetimiz ve amacımız buydu. Elimizden geldiğince seyirden uzak tutmaya çalıştık. "Semahlarımız hak için olmalıydı, seyir için olmamalıydı" çünkü...



Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği
Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği


   Hünkarın diliyle de... 
"Haşa ki bizim semahımız, oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir. Her kim ki semahı oyuncak sayar, onun namazı kılınır değildir..."

   Bu kültürün temsilcisi olmaya çalışan Selçik Köyü gençlerinden sonra, küçük canlarımızın da semah dönmeleri, kültürlerine, inançlarına bir adım atmaları için çocuklardan oluşan bir semah topluluğu hazırladık. Yaptığımız hizmetin en güzel göstergesi de buydu bence.


Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği
Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği

Dileğim şu ki, Selçik Köyü Semah Ekibinin en küçük semahçısı olan, Eylül ve onun gibi onlarca canımızın yıllar sonra hala Selçik Köyü Semah Ekibinde semah dönüyor olduğunu görürsek eğer o zaman üzerimize düşen görevi gerçekten yaptığımızı düşünebiliriz...

   Aşk İle...


Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği
Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği

"BU YAZIM SELÇİK KÖYÜ SEMAH EKİBİ'NİN KURULUŞUNUN 11. YILINDA, BUGÜNE KADAR SELÇİK KÖYÜ SEMAH EKİBİNDE YOLCU OLMUŞ TÜM YOL ARKADAŞLARIMA BİR ARMAĞANDIR..."

Selçik Köyü Semah Ekibi;
Üryan Eroğlu, Fatma Eroğlu Çekmez, Mustafa Eroğlu, Fatoş Aydoğdu Eroğlu, Kemal Aydoğdu, Safiye Nayır, Yusuf Nayır, Hatice Sarı Ayan, Metin Özdemir, Zekine Şen İleri, Ahmet Şen, Yasemin Nayır Savcı, Yusuf Şen, İnci Eroğlu, Emine Sarı Eroğlu, Ali Sarıel, Sakine Şen, Arzu Uslu, Mehmet Uslu, Yusuf Şen, Zülfikar Şen, Mehmet Kumdalı, Aycan Gümüşay, Sevcan Gümüşay, Cangül Gümüşay, Seda Özdemir, Ceren Yıldırım, Yusuf Ayan, Simge Gümüşay, Ezgi İleri, Alican Yıldırım, M.Selçuk Coşkun, Özkan Kurnaz, Yusuf Altınkaynak, Hüseyin Gümüşay ve daha bir çok canın semahlarıyla bugüne kadar geldi.



Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği
Selçik Köyü Semah Ekibi / Sarı Dede Anma Etkinliği



Semahlarımız


1.
Gül ağacı gül ağacı açılır ucu
Hak erenler er ve bacı kalksın semah eylesin.
Döksün günahını dedem semah eylesin.



Kapıyada vardım vardım dopdolu nurdan dopdolu nurdan
Bizde bunu böyle gördük uludan gördük uludan
Kaldır kollarını çimeni yeşil çimeni yeşil

Gelmişsin meydana kendini devşir kendini devşir


Pir Sultan Abdalımda sen himmet eyle
Himmet olsun himmet olsun erenler



2.
Dün gece dün gecede seyran içinde
Cennet bağlarınıda seyran eyledim
Al kırmızı giymişte huri kızları
Kırmızı donlarını da seyran eyledim.


Bülbül ne durursunda kalk figan eyle
Muhabbet etmeninde zamanı şimdi
Kırmızı gül yeşilde yaprakta kaldı
Dalında ötmenin de zamanı şimdi.


Benim dedem gelirde bahar yazınan
Kalbini doldurmuşta nokta sözünen
Keskin bade ilede cura sazınan
Sılaya gitmeninde zamanı şimdi.


Karacoğlan doğruda söyle sözünü
Akan yaylalarında bulanık seli

Almışsın yanına da nazlı dilberi
Çığrışıp ötmeninde zamanı şimdi.


Pirim Hatayinim de yine ne oldu
Sarardı gül benzim de ayvaya döndü
Dertli olan canlarda dermanın buldu
Çığrışıp ötmenin de zamanı şimdi.



3.
İki turnam gelirde dost ellerinden
Evrilir çevrilirde döner göllerden


Ali yar Ali yar Ali yar Ali yar can pire kurban


Muhabbet getirirde dost ellerinden
Korkmazki avcı var değil yollarda


Ali yar Ali yar Ali yar Ali yar can pire kurban


Sakının turnalar Urum kışıdır
Poyraz vurur cıgaların üşüdür



Ali yar Ali yar Ali yar Ali yar can pire kurban


Konup göçmek evliyalar işidir
Konup göç ki söylenesin dillerde



Ali yar Ali yar Ali yar Ali yar can pire kurban


Serçeşmeden gelirde cananım suyun durusu
Nasibimiz verirde pirin birisi



Dost Dost Alim Dost, Dost Dost Şahım Dost


Pir Sultan Abdalımda cananım benzin sarısı
Nedir çektiğimizde yarin elinden



Dost Dost Alim Dost, Dost Dost Şahım Dost


4.
Kırklar meydanına vardım
Gel beri hey can dediler
İzzet ile selam verdim
Gel işte meydan dediler


Kırklar bir yerde durdular
Otur deyu yer verdiler
Önüme sofra serdiler
El lokmaya sun dediler


Kırklar kalbini durudur
Mümin gönlünün eridir
Gelişin nerden bellidir
Söyle kimsin sen dediler


Gir semaha bile oyna
Silinsin açılsın ayna

Kırk yıl kazanda dur kayna
Daha çiğsin sen dediler


Gördüğünü gözün ile
Beyan etme sözün ile
Ondan sonra bizim ile
Olasın mihman dediler


Şah Hatayim nedir halin
Hakka şükret kaldır elin
Gıybetten kese gör dilin
Her kula yaksan dediler


5.
Allah Allah Allah Allah Allah Allah
Hay Hay
Yürüyün yürüyün aşk ile yürüyün
Yürüyün yürüyün şevk ile yürüyün
Yürüyün yürüyün hak ile yürüyün


Lalem böyle buyurdun
Kutlu idim uyurdun
Elimle evimi yıktın
Tutmadın eve buyurdun


Aslım karabağlıdır
Sıtkım hakka bağlıdır
Vakitsiz gül açılmaz
Gül zamanına bağlıdır
Vakitsiz gül açılmaz
Gül zatine bağlıdır...





1 Şubat 2012 Çarşamba

ZORUNLU DİN DERSİ ve ALEVİLER

Zorunlu Din Dersleri ve Aleviler

   Yüzyıllardan beri baskı, zulüm ve asimilasyonlara mağruz kalan Alevi toplumunun bu kara yazgısı günümüze kadar süregelmiştir. Geçmişte asılarak, kesilerek, derisi yüzülerek idam edilen yol önderlerimizin yok edilmeye çalışılmasıyle birlikte, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancın taşıyan insanlarımızda göçlere zorlanmış, yerlerinden yurtlarından edilmiştir.

   Cumhuriyet dönemiyle birlikte de bu kara yazgı sonlandırılamamıştır. Halen devletin farklı kademelerinde hakim olan bir mezhebin otoriteleri eliyle uygulanan baskı ve zulümler engellenmemiştir. Günümüze kadar kanayan yaramız olarak gelen Maraş, Çorum ve Sivas katliamları gibi cankırımlarının sorumluları yargılanmaktan , cezalandırılmaktan kurtulurken, bu katliamlara uğrayan Alevi canlar her gün cezalandırılmaya devam ediliyorlar.

   Bu süreç içerisinde geçmişle bugün arasında bir fark göz önüne çıkmaktadır... Dün asılarak, yakılarak katledilirken bugün toplumumuzun inancı katledilmeye, yok edilmeye çalışılmaktadır. Dün kılıcı, urganı boğazlarımızda olan bu kanlı eller günümüzde ise inancımıza saldırmaktadır. Kültürümüz ve inancımızı değiştirme, yok etme çabasındalar. Dün bu coğrafyada canlarımız katledilirken, bugünse inancımız katledilmektedir.

   İnancımızı ve kültürümüzü katletmenin en kolay yolu da günümüzde, zorunlu din dersleriyle gerçekleştirilmektedir. Seksenli yıllardan sonra okullarda zorunlu hale getirilen "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" adıyla öğretilmeye çalışılan dersin, sünni inançlı kişiler tarafından başka bir inanca mensup olan öğrencilere kendi inançları anlatmaları ne kadar ahlakidir...

   Bu konudaki savunmaları ise bildiğimiz üzere; "Bu ders sadece din dersi değildir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi'dir. Yani diğer dinlerde anlatılmaktadır, ahlaki bilgiler verilmektedir." Ama biz biliyoruz ki, bu iş göründüğü gibi değil. Dersin konusu farklı iken bile bu derslerde Arapça dualar, sureler zorlamayla ezberlettirilmeye çalışılmaktadır. Okumayan ve ezberlemeyenler gerek öğretmenleri gerekse arkadaşları tarafından inançlarıyla dalga geçilmesi ve hatta aşağılanması söz konusudur. Bu mu din dersidir... Bu mu ahlâkidir... Tabi sadece bununla kalınmamaktadır. Derse esnasında sıraları birleştiren öğretmenler, Alevi olduğunu bildikleri öğrencileri arkadaşlarının gözü önünde sıraların üzerine çıkartarak namaz kılmaya zorlamaktadırlar.

   Ülkemizde bir çok öğrencimiz bu şekilde namaz kılmayı bilmiyor diyerek aşağılanmıştır. Arkadaşları tarafından alay konusu edilmiştir. Okula eğitim-öğretim için giden Alevi inançlı gençler ise bu durum karşısında neye uğradıklarını şaşırmaktadırlar. Eğitim ve öğretimden bu yolla okuldan uzaklaşanlar dahi olmaktadır. Bunları ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki nice gence yaşatmaya kimin hakkı vardır...

   Son dönemlerde ise Din Kültürü kitaplarına Alevilik, Ehlibeyt gibi başlıklar altında ders ünitesi eklenerek Din Kültürü dersini Alevilere kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Artık sizinde inancınızı öğretiyoruz demektedirler. Ama biz bunun daha kötü sonuçlar ortaya çıkardığını şimdi daha net bir şekilde görmekteyiz. Daha yeni yaşanan bir olay bunun en belirgin örneğidir.

   Din dersinde Alevilik konusu işlenirken, dersi anlatan öğretmen, "Kim Alevi, el kaldırsın" diye sorar. Eğitimde olması gereken eşitlik yine ortadan kalkar. Alevilere, Aleviliği anlatmak gibi bir aymazlık içinde yine Aleviler aşağılanmaktadır. "Alevilik, Hz. Ali'yi sevmekse en büyük alevi benim, Hz. Ali gibi yaşamayan Alevilere ben Alevi demem" gibi duymaya pekte yabancı olmadığımız sözleri okul çağındaki gençlerimiz işitmek zorunda kalmaktadır. Bu konu böylede bitmez tabi. O diller her zamanki gibi yine cemlerimize, cemevlerimize uzanmaktadır. "Cemevleri camiye alternatif olamaz. Cemevinde ibadet etmek, cenaze kaldırmak doğru değil. Aleviler halifelerimizin adlarını çocuklarına koymuyorlar." diyerek kendi kafalarında yorumladıkları şekilde kutsallarımıza uzanmaktadır. Bunlar sadece yeni yaşanan örneklerdir. Bu gibi olaylar yıllardır çok daha fazlasıyla hep yaşanmaktadır. Bizimse yapmamız gereken geçmişte olduğu gibi baskı ve zulümlere boyun eğmeyen Aleviler olarak, bugünde asimilasyona dur demektir. Artık yalnız ve tek başımıza olmadığımızı, her şeyin bilincinde olduğumuzu ve örgütlü olduğumuzu göstermektir.

   Bütün olarak, Alevilik adına kurulmuş olan örgütlü yapıyı temsil eden irili ufaklı tüm örgütlülüğümüzün bu konuda tek ses, tek yürek olması gerekmektedir. Zorunlu din derslerine ve asimilasyona dur demekte geç kalmamalıyız. Savunacağımız bir Alevilik yok olmadan...


Zorunlu Din Dersi ve Aleviler


Metin ÖZDEMİR





KÖMÜRCÜ KÖYÜ İZLENİMLERİ

kömürcü_köyü_alevi_niğde_asimile

    Yüreğimize sevdamızı koyduk, yol aldık canlara ulaşmak için. Görülmemiş, unutulmuş yörelerdi yol alışımızın sebebi. Yol uğruna düştük yollara, yolumuz var mı kalmış mı diye...

   Yüzyıllar boyu ezilerek, hor görülerek, baskılara, zulümlere uğrayarak yaşayan canların olduğu Anadolu bozkırında dağ yamaçlarına çekilmiş güzel insanların yaşadığı şirin bir yer olan Kömürcü köyüne uğradı yolumuz.

   Kömürcü, Niğde ilinin yaklaşık 50 km. doğusunda, Alevi inançlı canların yaşadığı büyük bir köy. Aksaray'ın il olmasının ardından diğer Alevi köylerinin, Aksaray sınırları içerisinde kalmasıyla Kömürcü Köyü Niğde'de Alevilerin yaşadığı tek köy olarak kalmıştır.


   Kömürcü Köyü'nün insanları daha biz Niğde'den köye gitmek için çabalarken fark ettirdiler can olduklarını. Köye nasıl gidebiliriz diye düşünürken, Kömürcülü canlarla karşılaştık. ilk başta yıllarca yaşanılan sorunların çekinti ve endişesiyle yaklaştılar bize. Çünkü onlar şimdiye kadar hep zulüm ve baskılara uğramış bir kültürün sahipleriydi. Kömürcü, Alevilerin yaşadığı bir köydü ve bu gençlerin ne işleri vardı burada.



  


   Biz can olduğumuzu, köylerini görmeyi oradaki canları tanımak istediğimizi anlattığımızda yüzlerinin güldüğünü gördük. Aldıkları kültürün verdiği olgunlukla, Alevi insanının o içten konukseverliğini biz daha köylerine ayak basmadan gösterdiler bile. Bizleri bir an önce köylerine gönderebilmek için ulaşım sorunumuza yardımcı oldular. Burada ilk tanıdığımız dostlar İslam ve Yaşar canlardı. Köye otobüs sadece günde bir kez gidiyordu, oda öğleden sonraydı. Biz köyün yakınından geçen Çiftlik otobüsüyle yola koyulduk.


   Kömürcü'de bize en iyi yardımcı olabilecek kişinin Kudret Şimşek olduğunu öğrenmiştik. Ondan istediğimiz bilgileri edinebileceğimizi, muhabbet ehli bir dost olduğunu anlattılar. Bizde bu bilgilerle köye ulaştık. Kudret canın evine mihman olduk. Önce Sultan bacı bizi içten gülümsemesiyle karşıladı. İşini gücünü bırakıp bizimle ilgilendi. Ama o zamana kadar ne biz onları, nede onlar bizi tanımıyorlardı. Tanışıp, kaynaştık, lokmalarını yedik, muhabbet ettik. Kudret Şimşek, evinde gördüğümüz kitapları dışına yansımış okuyan araştıran birisi. Alevi yolundan, inancından eğitimden sağlığa kadar da köyün tüm sorunlarından bahsettik.


kömürcü_köyü_alevi_niğde_asimile


   Kudret can dertliydi, yıllar yılı ne kapılarını çalan, dertlerini dinleyen, hallerini soran olmamış. Bizim bu anlamda ilk olduğumuzu söyleyince, doğru yaptığımızın bir kez daha farkına vardık. Bir yandan da ilgisiz kalınan, unutulan bu topraklar için neler yapılabileceğini düşünmeye daldık.


kömürcü_köyü_alevi_niğde_asimile


   Köyde eğitim-öğretimin yapıldığı büyük bir ilköğretim okulu var. Köylüler çocuklarını sonuna kadar okutma çabasındalar. Kömürcü köylüsü tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Çoğunluğu da seyyar esnaflık yapıyormuş. Yurt içinde bir çok şehirde Kömürcü'den insana rastlamak mümkün. Ayrıca yılın belli dönemlerinde özellikle İstanbul'a çalışmak için gidenler varmış.

   Köyün orta yerinde daha yeni inşa edilmiş minareli bir cami gözümüze çarpıyor. Burada da diyanetin kadrolu imamı görev yapıyor. Köylüler camiye uğrayanın olmadığını söylüyorlar. Fakat hocanın köylüleri camiye gelip gitmeleri, namaz kılmaları konusunda sürekli çağırdığını duyuyoruz.

   Görüştüğümüz Kudret Şimşek bu konuda yaşadığı bir olayı bize şöyle aktarıyor. Köy hocası, köyü dolaşıp evlerin kapısını teker teker çalarak köylülerin çocuklarını camiye göndermelerini istiyormuş. Hoca, Kudret canında kapısını çalmış elbette. Biraz oturduktan sonra niyetini açığa vuran hoca, sende oğlunu camiye gönder demeye başlamış. Kudret can, büyük bir bilinç ve erdemle " tabi gönderirim, fakat sende oğlunu bir gün bizim yanımıza ceme gönder" deyince. Köy hocası "hayır ben göndermem" der. "Bak ben oğlumu sen camiye gönder deyince, olur göndereyim diyorum. Sen neden korkuyorsun ki benim yanıma göndermiyorsun. Sen yetiştirdiğin çocuktan mı korkuyorsun ki yolundan döner diye. Ama ben gönderirim. Çünkü bizim kendi yetiştirdiğimiz evladımızdan korkumuz yok. Bizim yetiştirdiğimiz yolundan dönmez, asla doğru yolundan vazgeçmez..." der.



   Ama bu asimilasyon politikalarına karşın, köyde canların kendi ibadetlerini yerine getirebilecekleri bir cemevleri yok. Köyde cem de yapılmıyor, köye yıllardır hiç bir dede uğramamış ve cem yürüten olmamış. Bağlı oldukları bir ocakda yok.


kömürcü_köyü_alevi_niğde_asimile


   Köylüler geçmişten gelen kültürlerini kendilerince yaşatmaya çalışıyorlar. Bu durum bizi düşündürmeye başlıyor. Kaç nesil daha cem, görgü görmeden bu kültürü sürdürebilir. Yaşlılar ve orta yaşlılar bu dünyadan göçtükten sonra yeni gelen nesil bu kültürü nasıl ve ne kadar hatırlayabilir, ne kadar yaşatabilir...

   Kömürcü köyü, nüfus bakımından çocuk ve genç nüfusun çok fazla olduğu bir yerleşim yeri. Bilgi edindiğimiz sağlık personeli, Kömürcü'nün Niğde'de doğum oranının en yüksek olduğu yer olduğunu belirtti. İşte bu yetişen genç nüfusun geleceğine sahip çıkmalıyız ki onlarında yaşatabilecekleri bir kültürleri olsun. Atalarımızdan bize kalan bu inancı tertemiz yüreklere, genç filizlere bizde emanet edebilelim.





   Umarım, korkularımız bizi yok etmeden, biz korkularımızı yeneriz. Kültürümüze, inancımıza sahip çıkarız. Yıldırma, asimilasyon ve inkar politikalarına dur demeye başlarız. bu çığlığı duyan olur da, canların kapıları çalınır, dertleri paylaşılırsa eğer yok olmamak adına büyük bir adım atılmış olur. Var olmaya çalıştığımız bu dönemde bizim üzerimize düşen bir sorumluluğu yerine getirmiş oluruz hiç değilse...


kömürcü_köyü_alevi_niğde_asimile


Metin ÖZDEMİR