30 Aralık 2016 Cuma

ACI HEPİMİZİN YAS HEPİMİZİN

Acı Hepimizin Yas Hepimizin / Metin Özdemir

   Bilinen tarih içerisinde çok az olay vardır ki, bin dört yüz yıl sonra bile o günkü gibi anılsın. Dünya üzerinde nice savaşlar, antlaşmalar, barışlar ve katliamlar yapılmış tarih sahnesi hepsine tanıklık etmiştir.

   1336 yıl önce, 10 Ekim 680'de Fırat suyu kenarında susuz bırakılarak çocuk, genç, yaşlı demeden katledilen Hüseyin ve 72 yoldaşının zulme karşı direniş destanıdır Kerbela. Yezid'e boyun eğmeyerek Kerbela sahrasında can vereceklerini bile bile, boyun eğmeden zulme başkaldıran canların destanının adıdır Kerbela.

   Şah Hüseyin ve 72 yakını Kerbela çölünde Yezid'in zulüm ordusu tarafından şehit edilir. Günlerden 10 Muharrem' dir. Canların yüreklerine dinemeyen bir acı bırakan aydır Muharrem. Bu ay matem ayıdır, Kerbela yasıdır.

   Geçtiğimiz günlerde Kerbela şehidi Şah Hüseyin'in şehadetinin yaşandığı Muharrem ayının yıl dönümünde bu matem günlerini yaşadık.

   Muharrem ayı başlamadan, Fatıma Ana Orucu ve Masum-u Paklar adına tutulan "karşılama oruçları" ile Kerbela şehitlerine saygı ve muhabbetler sunulmuştur. Muharrem ayının başlamasıyla Muharrem orucuna niyet edilir. On iki gün boyunca yas tutulur. Su içmeden, dünyanın bolluk ve bereketlerinden kısıtlı şekilde faydalanılır. Zevk ve eğlenceden uzak durularak, fiziki oruç tutulur. Hemde manevi olarak Şah Hüseyin ve Kerbela şehitlerine saygı ve hürmetle matem orucu tutulur.

   Zulme karşı direnişin, haksızlığa karşı hakkın, kötülüğe karşı iyiliğin anılmasıdır bu oruç. Bu matem Kerbela çölünde susuz bırakılan masum çocukların göz yaşıdır. Bitmeyen yastır Kerbela. Kerbela'nın ve Muharem'in anlamı; Hüseyin'in baş eğmeyen direnişinin adıdır.

   Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancına bağlı olarak matem ve oruç tutan canlar, orucun sonunda aşure kaynatarak mersiyelerle, gülbenklerle bu yasa devam ederler. Aşure; gözyaşının, bir lokmayı paylaşmakla ve sofra sermekle bütünleşmesidir.

   Ancak Kerbela ve Muharrem'i ise sadece aşureye indirgemek, aşurenin ne gün kaynatılacağını, ne zaman dağıtılacağını yargılamak bizim haddimiz değildir.

   Özellikle bu yıl Alevi-Bektaşi toplumunun dikkatini çeken, daha Muharrem ayının başlamasıyla birlikte belediyeler, müftülükler birbiriyle yarışırcasına aşure dağıtmaya başladılar. Alevi-Bektaşi toplumu olarak canlar oruca başlamış, Muharrem matemini yaşarken, hiçbir yaşanmışlığı ve gelenekte de yeri olmayan, 10 Muharrem gelmeden (Aşure Günü) aşure dağıtılmasını hem saygısızlık hemde bir asimilasyon çabası olarak görürüz.

   Bizim toplum olarak müdahale etmemiz gereken ve karşı durmamız gereken, bu dış baskılara karşı durmaktır. Canların "ağzı bağlı" iken aşure dağıtmakta neyin nesidir? Bizim, inancımıza saygı duyulmasını istemekten başka bir niyetimiz yok. "Gölge etmeyin başka ihsan istemez."

   Bizler sanki Alevi köylerinde aşure yapılmıyormuş gibi, Muharrem ayında Alevi köylerine gelerek orada aşure dağıtan, bu köylerde "Hz. Hasan ve Hz Hüseyin" ruhlarına mevlit okutan derneklerin ve temsilcilerinin şimdi ne halde olduklarını biliyoruz. Alevileri asimile etmek için el ele kol kola olanlar bir gecede kendilerini nerede buldular. Bu işlere ön ayak olanları, yandaş olanları unutmuş değiliz. Hepsini de çok iyi biliyoruz. Bizler bilincimizden hiçbir şey kaybetmedik. İyiyi de, kötüyü de "yüzümüze gülüp canımıza kıyanları da" unutmadık. Bu yüzden diyoruz ki; herkes kendi işine baksın. Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu acısını da, matemini yaşamayı da, aşını  kaynatıp sofrasını sermesini de çok iyi bilir.

   Dışarıda baskılar ve yok saymalar varken "Aşure, Muharrem'in on ikinci gününden sonra yapılır. Onuncu gün aşure kaynatanlar bizden değildir." gibi söylemler bu topluma fayda getirmez. Birliğimize gölge düşürerek ikiliğe hizmet eder.

   Alevi toplumunun büyük bir kısmı on ikinci günden sonra aşuresini kaynatırken, Aşure Günü (10 Muharrem) aşure yaparak, Sakka suyu ile oruçlarını açan canlarımız, aşure dağıtan topluluklarımızda vardır. Her zaman olduğu gibi bu süreçte "yol bir sürek bin bir" düsturundan vazgeçmemeliyiz.

   Şah Hüseyin aşkına tutulan matemler ve oruçlar Hak katında kabul olsun. Pişirilen aşlar, kaynatılan aşureler İmam Hüseyin dergâhına yazılsın. Barışın egemen olduğu, katliamların yaşanmadığı bir yeryüzü umuduyla, Şah Hüseyin'in direnci bizlere ışık olsun.

Aşkı muhabbetle...

Metin ÖZDEMİR

Serçeşme Dergisi - 35. Sayı / Kasım 2016 Serçeşme Dergisi - 35. Sayı / Kasım 2016





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder