13 Aralık 2013 Cuma

SANDIKLI ÇEVRESİNDE ALEVİ YERLEŞİMLERİ

Sandıklı Çevresinde Alevi Yerleşimleri - Metin ÖZDEMİR

   Alevilik ve Bektaşilik daha çok kırsal kesimlerde varlık gösteren bir inançtır. Günümüzde kent koşullarında yaşayan Alevi nüfusun artışıyla birlikte, köylerdeki nüfus oranı azalma göstermiştir. Anadolu'da bazı köy ve kasabalarımızda sadece Alevi inancına mensup canlarımız yaşarken, karışık olarak bir arada yaşamını sürdüren yerleşim alanları da vardır.

   Sandıklı ve çevresinde, tarihten günümüze Afyonkarahisar'ın Alevi-Bektaşi nüfusunun en fazla olduğu yörelerdendir. Eski yerleşim yerleri başta olmak üzere Alevi-Bektaşi inancına ait isimlerin, değerlerin izlerini taşıyan çok sayıda dergah, türbe ve ziyaret yeri bulunmaktadır.

   Yalnızca Alevi nüfusunun yaşadığı yerleşim yeri olarak, Sandıklı'nın tek Alevi köyü Selçik' tir. Selçik Köyü'nün dışında, sünni inançlı insanların yoğun olarak yaşadığı ve içlerinde Alevilerinde yaşadığı Dutağaç ve Gökçealan (Mingile) köylerinde de Alevi sülale ve aileler yaşamaktadır. Ayrıca Sandıklı'nın ilçe merkezinde de köylerden göç eden Aleviler yaşamaktadır. Çay Mahallesindeki Akdere'de ise yerli Aleviler yoğunluktadır. Burada dede ocakları mevcuttur. Sandıklı çevresinde günümüzde yerleşim yeri olmayan dağılmış Alevi köyleri de vardır.

   Alevi nüfusun tamamını oluşturduğu Selçik Köyü, kurulduğu bilinen günden bu yana tamamı Alevilerin yaşadığı bir köyümüzdür. Bir dönem sünni bir sülalenin Selçik Köyü'nde yaşadığı biliniyor. Fakat yakın tarihte Selçik'te yaşayan bu sülalenin köken itibariyle Alevi inancını taşıdığı, sonradan dönüşüme uğradığı biliniyor.

   Selçik Köyü sadece Alevi canların yaşadığı bir yerleşim yeridir. Bu inancın ve kültürün halen Selçik Köyü'nde aksamadan yaşanıyor olmasında, köyde bulunan Sarı Dede Sultan (Sarı Selçuk) Türbesi'nin varlığı oldukça önemlidir. Alevi inancının, cem ibadetlerinin eksiksiz olarak uygulandığı köyümüzde, işlevini sürdüren bir cemevi bulunuyor. Canların yaşadığı Selçik Köyü'nde Alevilik tüm canlılığıyla varlık göstermektedir.

   Sandıklı'da Alevi inançlı ailelerin yaşadığı iki köy daha yer alıyor. Dutağaç ve Gökçealan köylerinde az sayıda da olsa Alevi aileler yaşamaktadır.

   Bir arada yaşamanın örneklerinin görüldüğü bu köylerimizde, inanç ve ibadetimizin gereklerini yerine getirmenin koşulları zorda olsa bugüne kadar getirilmiştir. Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi buralarda da cemler geç saatlerde başlayarak, gizlilik içerisinde yapılmıştır.

   Dutağaç ve Gökçealan köylerinde yaşayan Aleviler eskiye oranla daha çok göç etmişlerdir. Yurt içinde bir çok yere göç eden bu köylerdeki Alevilerin büyük çoğunluğu Sandıklı merkezine yerleşmişlerdir. Bugün azda olsa Dutağaç ve Gökçealan köylerinde Aleviler yaşamaktadır.

   Eskiden Alevilerin yaşadığı yerler arasında olan Kusura'dan bir sülale yakın zamanda Selçik Köyü'ne göç etmiştir. Dutağaç ve Gökçealan köylerinden de Selçik Köyü'ne göç eden sülaleler olmuştur. Bugün bu aileler tamamıyla Selçik Köyü ile bütünleşmişlerdir.

   Bu yörede tarih boyunca kaybolan, yok olan yerleşim yerleri de olmuştur. Sandıklı çevresinde olduğu bilinen Sarıcık, Mastanini ve Esegözü gibi mevkilerde geçmişte birer yerleşim yeridir. Buralar birer Alevi-Bektaşi köyüdür.

   Sarıcık ve Mastanini'nin dağılmasından sonra burada yaşayan insanların çoğunluğu Selçik'e yerleşmişlerdir. Dağılmış, kaybolup gitmiş, yok olmuş bu köylerden geriye sadece taş, kaya kalıntıları kalmıştır. Canlar dağılmış, köyler viran olmuştur...

   Sandıklı çevresindeki Bekteş, Karkın, Menteş vb. gibi Alevi ocaklarının isimlerini çağrıştıran köylerde vardır. Geçmişteki inanç ve kültürel yapısı tam olarak bilinmemektir. Fakat bugün bu köylerde Alevi inancına dair uygulamalar yoktur.

   Alevi dergahlarının, türbelerin sayılarının çok fazla olduğu Sandıklı ve çevresinde bugün Alevi inancını tam olarak yaşayan tek bir Alevi köyünün olması ve Alevi ailelerin içinde yaşadığı yalnızca bir kaç köyün kalması oldukça düşündürücüdür.

   Anadolu'nun kadim bir inancı olan Alevilik bugün şehirlerde ve köylerde yaşatılmaya devam ediyor. Dağılmış köyleri, sahipsiz kalmış dergahları ve ocakları göz önünde bulundurduğumuzda artık bu inanca daha çok sahip çıkmamız gerektiğinin ve geleceğe daha doğru bir şekilde aktarabilmenin bilincinde olmalıyız.

   Bu yol, yola sahip çıkanı yolda koymaz...

Metin ÖZDEMİR





4 Aralık 2013 Çarşamba

ZİYARET EYLESEM ULU DERGÂHA

Selçik Köyü'nde Ziyaret Yerleri

SELÇİK KÖYÜ'NDE ZİYARET YERLERİ


   Alevi yol ve erkânında türbe ve yatır ziyaretleri önemli bir yer tutar. Türbe ve yatırlar edep, erkan usullerine uygun bir şekilde ziyaret edilir. O makamda yatan erenin, Hak dostunun, bilgisinin ve öğretisinin yaydığı ışığa saygı gösterilir. Türbenin eşiğinden girililmesinden ziyaretin tamamlanmasına kadar bu inancın bilinciyle hareket edilir.

   Alevi-Bektaşi inancının yaşatıldığı Afyonkarahisar'ın Sandıklı Selçik Köyü'nde türbe ve yatırlara ziyaret aynı edep-erkan esaslarına uygun olarak gerçekleştirilir. Selçik Köyü'nde yer alan ziyaret yerlerinden en yaygın olarak bilineni Sarı Dede Sultan (Sarı Selçuk Dede) Türbesi'dir. Sarı Dede'nin, köyün orta yerinde büyük bir türbe içerisinde makamı bulunur.

   Türbe ve dergahlara baş eğilerek girilir ve genellikle "yüzün yüzün, dizin dizin sürünerek" ve dualarla birlikte 'eşik tercümanı' okunarak orada yatan erenin makamına varılır. Türbede ziyaret sırasında kıble aranmaz. Tek kişi ziyaret ediyorsa yön türbenin makamına, erenin bulunduğu markâd'a doğru çevrilir. Topluluk halinde ziyaret ediliyorsa cemlerde olduğu gibi canlar birbirlerinin yönlerine dönerek "cemal cemale" halka şeklinde ibadetlerini yaparlar. Türbenin etrafında dua ederek üç kere dönülür ve niyaz edilir. Ziyaret eden can, çıkarken de yine niyaz ederek makama sırt dönmeden türbeden ayrılır.

   Türbe toprağı olan "cevher"den almak kutsallık kazanmış bir ritüeldir. Dertlerin, hastalıkların giderilmesinde uygulanan bir inanç şekli halini almıştır. Türbe ziyeretlerinde çerağ, (delil, ışık, mum) yakmakta sıkça görülen bir inanç şeklidir. Ziyaret anında dua edilerek, dilek dilenir ve mum yakılır. Perşembe akşamları ve de Hıdırellez, Nevruz gibi bayram günlerinde de kutsal mekanlara mum yakmak bir görenektir.

   Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancında ziyaret yerleri sadece türbeler değildir. Bir ağaç, dağ, kaya, pınar gibi doğa varlıkları da birer ziyaret mekanı olabilmiştir. Selçik Köyü'nde de bu böyledir. Yine köyün içerisinde yer alan "Balıklı Pınar" bir su kaynağına kutsallık yüklenmesine bir örnektir. Balıklı Pınar'ın bulunduğu yerde bir ulu erenin yatırının olduğu bilgisi yaygındır. Bunun yanı sıra bir su kaynağı yani pınar olması ayrıca bir önem kazandırmaktadır. Burada da mum yakma, dilek dileme, adak adama gibi diğer ziyaret yerlerinde ve türbelerde görülen ritüeller uygulanır. Pınarın bulunduğu su kuyusunu temizlemek eski bir gelenektir. Balıklı Pınar'da dilek dileme ve adak adama şeklidir. Türbe ve ziyaret yerlerinde adak ve kurban kesmek yapılan en yaygın 'ibadet' biçimidir.

   Sarıcık mevkisinde bulunan Gelincik Ana Yatırı'da en çok ziyaret edilen yerlerdendir. Gelincik Ana asırlardır bu topraklarda yolda kalmışlara, kırda çalışanlara, sürüsünü otlatan çobanlara yoldaşlık, yarenlik eder.

   Köy içerisinde adı, makamı bilinmedik bir çok ziyaret yeri vardır. Bu yerler çiğnenmez, üstünden geçilmez, itikat sahipleri tarafından saygı gösterilir. Su kaynakları ve göletlerin bulunduğu yerlere ayrı bir kutsallık yüklenmiştir. Çünkü su hayattır... İnsanlık tarihi boyunca her şey su üzerine kurulmuştur. Yaşam suyun olduğu yerlerdedir. Alevi toplumu tarafından buna dikkat çekildiği için inanca da böyle yansımıştır.

   Selçik Köyü'nde fırın yerleri de saygı gösterilen mekanlardandır. Buraların yatırlı olduğuna inanılır. Çünkü fırınlar insanların temel besinlerinden olan ekmeğin yapıldığı yerlerdir. ekmek yani emek bu yüzden değerlidir. Fırın yerlerine de bu yüzden ayrı bir ilgi gösterilir.

   İnsan verdiği önemi ve değeri içinde yaşadığı, barındığı doğaya da gösteren Aleviler dağları, suları, ağaçları kutsamışlar ve onlara saygı göstermişlerdir. "Ulu ağaçların niyaza indiği vakittir..." diye dillendirilir dualarda, gülbenklerde... "...Sarı Dede Sultan, gulbünde bulunduğumuz erenler evliyalar..." diye Allah Allah sesleri eşliğinde gülbenk çeker erenler, bu yurtlarda ve bu makamlarda yürütülen cemlerde, sürülen demlerde...


Selçik Köyü'nde Ziyaret Yerleri

Metin ÖZDEMİR





16 Kasım 2013 Cumartesi

YUSUF DEDE SULTAN

   
Yusuf Dede Sultan - Metin ÖZDEMİR

   Erenler yurdu Anadolu'da kadim bir inanç olan Alevilik, ozanın; "Çıktım Horasan'dan sökün eyledim. Şam'da kul Yusuf'u görmeye geldim..." dizelerinde olduğu gibi, Horasan üzerinden Anadolu'ya gelen ulu bilgelerin, erenlerin, evliyaların öğretilerini yaydıkları topraklardır.

   Anadolu topraklarında Afyonkarahisar ve Sandıklı bir erenler diyarıdır. Sandıklı'ya 8.km uzaklıkta olan Akin Köyü'nde türbesi bulunan Yusuf Dede Sultan'ın Horasan Erenlerinden olduğu bilinmektedir.

   Yusuf Dede Sultan'ın Sandıklı'da, eski adıyla Çayköy'de (şimdiki Yunus Emre Mahallesi) türbesi bulunan Yunus Emre, Selçik Köyü'nde türbesi bulunan Sarı Dede Sultan, (Sarı Selçuk Dede) ve Koçgazi Köyü'nde türbesi bulunan Koçgazi Baba'yla çağdaş olduğu tahmin ediliyor. Erenlerin serçeşmesi Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya aktardığı ışık bu kez Sandıklı'nın Akin Köyü sınırlarında "Yusuf Dede" donunda baş göstermiştir. Horasan erenlerinden olduğu bilinen Yusuf Dede Sultan, Hacı Bektaş Veli öğretisinin bir temsilcisidir. Sandıklı'daki çağdaşları Yunus Emre, Sarı Dede Sultan, Koçgazi Baba gibi daha nice "ışık eriyle" muhabbete hem hâl olan Yusuf Dede Sultan, mekanını Sandıklı'nın Akin Köyü'ne kurmuştur.

   Akin Köyü'nün girişinde makamı bulunan Yusuf Dede'nin mekanı Alevi-Bektaşi öğretisindeki inanca göre; Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya attığı kuru asâdan yeşeren, filizlenen dut ağaçlarıyla kaplı bir avlu içerisinde, üzeri açık yatır halindedir. Binlerce yıldır Anadolu'da boy veren bu öğreti gibi, asırlık bu dut ağaçları da bu inancın, öğretinin, kültürün bir simgesidir adeta. Evrenin gizlerini dışa vuran tabiat bu kez bu dergahta yeşermiştir.

   Yusuf Dede Sultan, etrafı taş duvarlarla örülmüş bir bahçe içerisinde, yüzlerce yıllık dut ağaçlarının altında, eşi Satı Sultan ile birlikte yan yana karşılamaktadır dergaha gelen mihmanlarını. Kabirlerinin üstü eskiden taşlarla örülü iken, daha sonra betondan yapılmıştır. Yaptırılan bu mezarların taşlarına "Horasan Erenlerinden Hz. Yusuf" ve "Horasan Erenlerinden Hz. Yusuf'un eşi Satı Ana" yazdırılmış.

   Yusuf Dede'nin yaşamı hakkında kesin bilgiler yoktur. Yusuf Dede Sultan, inanan canların gönüllerinde yer etmiş bir Anadolu erenidir. Yusuf Dede'nin bulunduğu mekanın erenlerin ziyaret yerleri ve türbeleriyle çok yakın olması sebebiyle bir toplanma yeri olduğu düşünülmektedir. Sandıklı yöresindeki türbe ve ziyaret yerleri göz önünde bulundurulduğunda eşi ile türbesi yan yana bulunan az sayıda eren-evliyadandır. Bu duruma genellikle Alevi-Bektaşi dergahlarında rastlanmaktadır. Böylelikle Yusuf Dede Sultan'ın eşinin de yüce bir kişiliğe sahip olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Alevi-Bektaşi inancında "er, erden seçilmez..." ve "aslanın, dişisi de aslandır..." diye söylenir. Alevi inancında kadın-erkek farkı yoktur. Her kişi bir candır...

Yusuf Dede Sultan - Metin ÖZDEMİR

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'nın, halkın gönlündeki yeri çok büyüktür. Çocuğu olmayan aileler buraya gelerek Hak'tan dilek dilerler. Sandıklı çevresinde eskiden beri erkek çocuklara Yusuf, kız çocuklara Satı ve Safiye isminin yoğun olarak verilmesinin sebebi budur. Türbe ziyaretlerinde görülen dilekte bulunmak, adak adamak, mum yakmak ve bez bağlamak gibi ritüeller burada da yaşatılmaktadır. Yusuf Dede Sultan'ın türbesinin dut ağaçlarıyla kaplı olması da bu mekana ayrı bir duygu katmaktadır. Bu kara dutların şifa olduğuna, dertlere derman olacağına inanılır. Dutların olgunlaşmasıyla türbeye akın akın ziyaretçi gelmektedir. Özellikle yakın köylerde, harmanı kaldırdıktan sonra sonra Yusuf Dede'ye adağa gelmek bir gelenek halini almıştır.

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'yı ziyarete gelenler burada adaklarını keserler. Kazanlar kaynatılarak, lokmalar pişirilir. Gelen canlar bu adaktan hep birlikte yerler. Genellikle kesilen adağın burada pişirilerek, türbenin bahçesinde yenilmesine dikkat edilir. Özellikle Alevi inancını Sandıklı yöresinde yaşatan tek köy olan Selçik Köyü'nde bir gelenek haline gelen, "Yusuf Dede'ye adak" eskiden yolmaların bitmesinin ve harmanın kaldırılmasının ardından kalabalıklar halinde gerçekleştirilirmiş. Akin Köyü'ne Yusuf Dede'ye ziyarete gelenler dualar eder, dilekte bulunurlar. Kesilen adakların pişirilerek yenmesiyle birlikte, en önemlisi de türbenin dutundan nasibini almaktır. Genç yaşlı Yusuf Dede'yi ziyaret eden herkes burayı büyük bir inançla sahiplenirler. Bir sonraki yıl yeniden gelebilmek özlemiyle bu kutsal mekandan ayrılırlar...

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'nın, Anadolu'da canların gönüllerine yaydıkları bu aydınlık, bugünde bu topraklarda canlı tutulmaktadır. Yusuf Dede'nin aradığı asâsından filizlenen, yeşeren dut ağaçları gibi Anadolu'daki bu inançta hep canlı kalacaktır. Mevsimi boyunca ziyaret eden her cana nasip olan ve her canlıya yeten bu dutlar gibi, bu topraklarda bereketlidir. Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya yaydığı bu inancı canlara eriştiren Yusuf Dede'ler her devirde var olmuştur. Yusuf Dede'nin yanında olan Satı Ana'lar da hep var olmuştur. Bu öğreti kadın-erkek farkı gözetmeksizin, can gözüyle bakanların ışığıyla yaşatılmıştır.

   "Erkek, kadın sorulmaz muhabbetin dilinde. Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda kadın, erkek farkı yok. Eksiklik, noksanlık senin görüşlerinde..." diyen Hünkâr'a ve ardıllarına aşk olsun...

Metin ÖZDEMİR



Serçeşme Dergisi / Mart 2014 / 7.Sayı Serçeşme Dergisi / Mart 2014 / 7.Sayı








1 Kasım 2013 Cuma

ÖRGÜTLENME SÜRECİNDE ALEVİLER


Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

   Türkiye'de eşit yurttaşlık hakkı isteyen kesimlerin başında gelen Alevi toplumunun demokrasi ve özgürlük mücadelesi, Cumhuriyet döneminden bugüne kadar yakın tarihimizde ses getiren, uzun soluklu bir mücadele sürecidir.

   Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte, Osmanlı'nın ümmetçi anlayışından kurtulan, toplumun diğer kesimleri gibi Aleviler'de birey olmuşlardır. Her ne kadar, halen eşit yurttaş olma mücadelesi veriyor olsak ta...

   Alevi-Bektaşiler, Mustafa Kemal'e Kurtuluş Savaşı' nda ve Cumhuriyet'in ilan edilmesinde destek verdiler. Padişahın ümmetçi anlayışına karşı, Mustafa Kemal'in "halkçı" Cumhuriyet yönetimini ve devrimlerini desteklediler. Lâkin, tekke ve zaviyelerin kapatılması için çıkarılan kanundan en çok etkilenen ve zarar gören Alevi-Bektaşiler oldular. Bu kanun Alevilerin aleyhinde işlemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı' nın kurulmasıyla Alevilerin asimilasyona maruz kalma dönemi hızlanmıştır. Mustafa Kemal'in kazandırdığı laiklik ilkesini savunan Aleviler, laiklikten yeterince yararlanamadılar.

   Cumhuriyet tarihinde ilk Alevi-Bektaşi örgütlülüğü, 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlükçü anlayışla kendini ifade etmeye ve sesini duyurmaya başladı. İlerici ve demokrat Alevi aydınları, yazar, akademisyen ve öğrenci çevreleri Alevi bildirgeleri yayınladılar. Alevi örgütleri varlık göstermeye başladı. Alevi-Bektaşi inancı üzerine yazıların, kitapların yayınlanması hız kazandı. Alevilik adına gazete ve dergiler çıkarıldı.

   Aleviler siyaset sahnesinde ilk olarak, Türkiye Birlik Partisi adı altında partileştiler. Siyaset alanında Aleviler olarak birlik olmayı başaramamış olsa da, özellikle sol siyasette demokrasi mücadelesi vermeyi bireysel olarak sürdürüyorlar. Özellikler yetmişli yıllarda devrimci mücadele içerisinde yer alan Aleviler, sosyalist düşünce toplulukları ve devrimci yapılanmaların içinde oldular. Hak ve özgürlük mücadelesinde hep önde olan Alevi gençleri, birer devrimci olarak politik duruş sergilediler. Bu yine böyle devam etmektedir. Doksanlı yıllarda Demokratik Barış Hareketi adıyla partileşme çalışmalarına yeniden başlayan Aleviler, Barış Partisi adıyla yeni bir siyasi parti kurdular. Fakat yine tabandan yeterli destek sağlanamadı.

   Seksenli yıllardan önce yaşanan Maraş, Çorum gibi katliamların yaşandığı dönemlerde devrimci olduğu bilinen canlarımız, özellikle Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Alevi kimliklerinden dolayı katliamlara maruz kaldılar. Bunun sonucunda canlarından, mallarından oldular. Evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kaldılar. Alevilerin büyük kentlere göçü böylece dahada hızlandı.

   Avrupa'nın bir çok ülkesine işçi olarak giden Aleviler, orada birlik olarak zamanla Türkiye'deki Alevi hareketini de özendirecek, örnek olacak düzeyde, ülke ülke, şehir şehir örgütlendiler. Aleviliği ve inançlarını Avrupa'da yaşatmaya devam ediyorlar.

   Aleviler yetmişli yıllarda yaşanan siyasal olaylarda, hak ve özgürlük mücadelesinden yana tavır takındılar. Askeri darbeler ve devletin Aleviler üzerinde artan asimilasyon politikalarına karşın dik duruş sergilediler. Seksenli yılların sonlarına doğru çoğalmaya başlayan demokratik Alevi örgütleri, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş halk kitlelerinin bu dik duruşuna ortaklık, önderlik, yoldaşlık etmeyi amaçlayarak kurulmuşlardır. Alevilerin taleplerini demokratik yollarla mücadele ederek, kültürümüze ve inancımıza sahip çıkılması amaçlanmaktadır. Bu kurumlar Alevileri temsil eden, Alevilerin içinden olan kişiler tarafından, kendi olanaklarıyla kurulmuş olan dernek, vakıf gibi örgütlerdir.

   Alevilerin, Sivas Katliamı'nı yaşadıktan sonra daha örgütlü hale geldiği ve seslerini daha çok yükselttiği bilinen bir gerçektir. Alevilerin verdiği demokrasi mücadelesi, eşit yurttaşlık hakkı talepleri, Madımak'tan sonra daha bilinçli bir, örgütlü toplum olma yolunda ilerleme kat etti.

   Demokratik Alevi örgütleri ve Aleviler hep halktan yana bir tavır sergilerken, iktidar destekli olduğu bilinen, Alevi toplumunun önderliğine ve temsilciliğine soyunan diğer kuruluşlarsa, her dönemde hükümetlerden yana, asimilasyoncu ve inkarcı bir yapı içerisinde yer aldılar.

   Alevilerin hakları söz konusu olunca meydanlarda ve demokratik mücadelede görünmeyen devlet destekli bu kurumlar, kapalı kapılar ardında asimilasyona ortak olarak, cemaatlerle ve iktidar kanadıyla el sıkışarak "eşit yurttaşlık mücadelesi" veren kurumları da adeta birer 'terör örgütüymüş' gibi damgalamaya çalışıyorlar.

   Bir gerçek ortadadır ki, Cumhuriyetle başlayan Alevi örgütlenmesi günümüzde iki koldan ilerlemektedir. Birisi Alevi toplumunun çoğunluğunun temsil edildiği ve desteklediği demokratik Alevi kurumlarıdır. Dernekler, vakıflar ve federasyonlardan oluşan bu örgütlü yapı her alanda, Alevi dergahlarıyla da beraber olarak Alevi toplumunun hakları için mücadele ederek, alanlarda, meydanlarda sesini yükselten, kurultaylar düzenleyen, barıştan ve demokrasiden yana olan Alevi hareketidir. Tabi ki bu örgütlülük, Avrupa'daki Alevi kurumlarıyla birlikte hareket etmektedir. Alevilerin bu örgütlü kanadı iktidar tarafından sakıncalı olarak görüldüğü için, hiç bir şekilde muhatap alınmıyor. Bu sebeple iktidar, kendi gibi düşünen muhataplar aramakta yada kendi muhataplarını yaratmaktadır.

   İktidarın kendi gibi düşündüğünü bildiği kurumları muhatap alması ve Alevileri sadece bu kurumların temsil ettiğini yansıtması karşılıklı bir çıkar ilişkisidir. İktidar kendisi gibi düşünen Alevileri yaratmak için, önce kendi gibi düşünen Alevi kurumları yaratmaya başladı. Cem Vakfı'da bu amaçla kurulmuş vakıflardan dır. "Cem Vakfı' nı biz kurdurduk" diye resmi ağızların itiraf ettiği bir kuruluştur. Bu yüzden Cem Vakfı' nın bu icraatları, kuruluş amacının gereğidir.

   Demokratik Alevi örgütleri, Diyanet İşleri Başkanlığı' nın tamamen kaldırılması gerektiğini, Diyanet'in laikliğe aykırı bir kurum olduğunu söylerken, devlet destekli olarak kurulduğu bilinen Cem Vakfı gibi kuruluşlar, Alevilerin Diyanet'de temsil edilmesi gerektiğini, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir Alevilik masasının kurulması gerektiğini savunuyorlar. Bu amaçla federasyonlar kurarak, Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı adı altında Diyanet taklidi bir yapılanma içinde oldular. Kurdukları bu Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nı, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlayarak, bir 'Alevi Diyaneti' oluşturma niyetindedirler. Girdiğimiz Muharrem ayında da Diyanet İşleri Başkanlığı ve Cem Vakfı el ele vererek, Avrupa'ya dede gönderme telaşı içindeler.

   Birde AKP tarafından yandaş bularak kendi elleriyle "Anadolu Alevi" dernekleri ve vakıfları kurdurarak kendi muhataplarını yaratıp, düzenledikleri 'Alevi Açılımı' çalıştayların da kendilerine yandaş yarattılar. Tamamen AKP eliyle desteklenerek kurulan bu çakma kurumların Alevi hakları ve Alevi mücadelesinde hiçbir talebi olmadığı, iktidarın borazanlığını yaptığı açıktır. Bu çakma kurumlar hiç bir şekilde Alevileri ve Aleviliği temsil etmemektedir.

   'Alevi Açılımı'na destek veren ve "Muharrem İftarı" adı altında, yine Alevi öğretisinde yeri olmayan işler yaparak kendilerini belli ederken, doksanlı yıllarda Alevileri bölmek için kurulduğu net olarak söylenen Cem Vakfı, Muharrem ayı için Diyanet ile işbirliği yaparak, Türkiye'den Avrupa'ya iktidar patentli dedeler gönderiyor. Bunun amacının Avrupa'da örgütlü olan Alevi bütünlüğünü kırmak olduğu biliniyor. Yoksa, Türkiye'de Alevilerin taleplerine kulaklarını tıkayan iktidar, Avrupa'daki Alevileri neden düşünsün. İktidarın kendisi için sakıncalı olarak gördüğü Avrupa'daki örgütlü Alevi yapısına müdahale etme isteği şimdi, Diyanet özentili kuruluşlar tarafından destekleniyor.

   Alevilerin eşit yurttaşlık haklarının kazanılması için mücadele veren kurumlar bir tarafta, her devirde iktidardan yana olan kuruluşlar diğer taraftadır.

   Bin yıllık bir barış ve kardeşlik projesi olarak gündeme getirilen "Cami-Cemevi-Aşevi" projesi adı altında Alevilerin yüzyıllardır uğradığı asimilasyona bir katkıda içimizden, bir Alevi kurumu olduğunu söyleyen Cem Vakfı tarafından, iktidar-cemaat işbirliğiyle, Alevi toplumuna dayatılmak isteniyor. 1800'lü yıllardan itibaren Alevi-Bektaşi dergahlarının yanına ötekileştirme amaçlı olarak inşa edilen camileri, "bakın cami ile dergahlar bir arada" diye örnek göstererek, kendi elleriyle "cami-cemevi-aşevi" adıyla yeni bir bina inşa etmek isteyenler, aslında yeni bir asimilasyon projesi inşa etmektedirler. Bu yalanlarla toplumu kandırma çabasında olanlar, tarih sahnesinde sadece kendilerini kandırırlar.

Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

   Kasım ayı başında İstanbul'da iki etkinlik yapılacak. Birisi 2 Kasım 2013 Cumartesi günü Bostancı Gösteri Merkezi'nde yapılacak olan, Cem Vakfı tarafından düzenlenen "6. Anadolu İnanç Önderleri" toplantısı gerçekleştirilecek. Alevilerin hiç bir talebini kabul etmeyen ve eşit yurttaşlık haklarını tanımayan Cem Vakfı'nın bu davetine katılacak olan, gerçekten yol ehli olan dedelerimizi ve rehberlerimizi Cem Vakfı ve Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nın teslimiyetçi anlayışından kurtarmalıyız. İçinde Hak Muhammet Ali ve On İki İmam aşkını yaşayan "dedelerimiz" bu oyuna gelemeyeceklerdir. Alevi toplumunun yol önderlerinin yanı, hoca efendilerle yarenlik edenlerin değil, Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı'dır. Serçeşme'dir.

   3 Kasım 2013 Pazar günü ise Kadıköy'de, Alevi Bileşenleri tarafından düzenlenecek olan miting, asimilasyona ve inkarcılığa karşı bir haykırış olacaktır. Eşit yurttaşlık haklarını yeniden talep edecek olan Alevi toplumu 3 Kasım'da Kadıköy'de olacaktır. Aleviler, Türkiye'nin her yerinden İstanbul'a gelerek haklı taleplerini dile getirecekler. Alevilere ve demokrat çevrelere düşen görev bu mitingi düzenleyen Alevi kurumlarının yanında olmak, Alevileri ve Aleviliği kendi kaderine terk etmemektir.

   Alevilerin kurumsallaşmış örgütleri, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık haklarını savunmasına yoldaşlık eden örgütlerdir. Alevi-Bektaşilerin Serçeşmesi, Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy, Alevi-Bektaşilerin mürşididir. Alevi-Bektaşi toplumunun inanç önderi olan Veliyettin Ulusoy, Alevilerin inanç yönünden birliğini sağlamaya çalışarak "Dergah'ta Birlik" adıyla toplantılar düzenlemektedir. Türkiye'deki Alevi-Bektaşilerin inanç ve düşünce birliğini sağlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla kurulan Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı'da Alevilerin birlik olmaları yönünde çalışmalar yürütmektedir.

   Alevi-Bektaşilerin yeri yol düşkünlerinin değil, yol evlatlarının yanı olmalıdır. Başta Alevi kurumları olmak üzere, tüm Alevi kesimlerini "Serçeşme" etrafında "Dergah'ta Birlik" olmaya çağırıyoruz. O zaman Hünkâr'ın dediği gibi; "Bir oluruz, iri oluruz, diri oluruz..."

   Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar gelişerek ve yükselerek gelen Alevi hareketi eksiğiyle fazlasıyla, örgütlenme sürecinin ileri bir noktasındadır. Alevileri bu örgütlü yapıya sahip çıkarak, kendi bireysel ve toplumsal haklarına sahip çıkmaya, 3 Kasım'da Kadıköy Mitingi'nde her türlü asimilasyona ve ayrımcılığa karşı çıkmaya davet ediyoruz.

   Kadıköy Meydanı, 3 Kasım'da "cami-cemevi-aşevi" adı altında Alevileri eritmeye çalışanlara karşı, yeryüzünü Hak'kın mabedi, insanın gönlünü Hak'kın mihrabı bilenlerin meydanı olacaktır. Tüm canları bu meydanda cem olmaya, birlik olmaya çağırıyoruz. Çünkü Alevilerin hem inançta, hem siyasette, hem de mücadelede birlik olmaya ihtiyacı var.

Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR







16 Ekim 2013 Çarşamba

DİYANET'İN DİNE MERAKI

  
Diyanetin Dine Merakı - Metin ÖZDEMİR

   Türkiye'nin en yüksek bütçesine sahip kurumlarından birisi olan Diyanet İşleri Başkanlığı, aynı zamanda çok sayıda çalışanıyla, devletin en fazla kadrosuna sahip, halkın tüm kesimlerinden alınan vergileriyle varlığını sürdüren bir devlet kurumudur. Diyanet'in laik bir devlette olmaması gerektiği, yurttaşlardan aldığı vergilerle sadece tek bir inanca, o inancın tek bir mezhebine, koluna hizmet verdiği herkes tarafından bilinmekte fakat hep göz ardı edilmektedir.

   Geçtiğimiz Eylül ayı içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) iş birliğiyle, ortaklaşa yapılan bir anket çalışması var. Bu anket iki devlet kurumu tarafından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yapıldı. Antalya'da karşılaştığım bu örneği aktarıyorum.

   Türkiye İstatistik Kurumu çalışanlarına, ev ev dolaşarak Antalya'nın sokaklarında, Diyanet İşleri Başkanlığı' nın din sorgusunu yapma görevi verilmiş. Diyanet'in, "Türkiye'de Dini Hayatı Araştırma Anketi" sadece Antalya'da seçilen 37.624 hanede, Türkiye İstatistik Kurumu çalışanları tarafından uygulanıyor.

   Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Antalya Bölge Müdürlüğü'nün 03.09.2013 tarihli yazısına göre;

   Türkiye'de dini hayat araştırması anketi, hane sorumlularına hitaben yapılıyor. Seçilen aileler belli bir yaş grubunun üzerinde. Özellikle aile reisi erkek olan evlerde gerçekleştiriliyor. Örneğin eşi vefat etmiş ve tek başına yaşayan bir kadın ankete katılmıyor.

   Yapılan anketin, Diyanet işleri Başkanlığı hizmetlerinde verimliliğin sağlanması ve kuruluş amacına uygun hizmet üretebilmesi için hizmet alanları hakkında doğru ve nesnel bilgileri sunmak, hizmet alanlarının gerçekçi bir resmini çizmek, Türkiye'de dini hayatı bütün çeşitliliği ile inceleyerek gündelik hayatta dinin hangi, statü, sembol ve dillerde var olduğunu tespit etmek üzere "Türkiye'de Dini Hayat Araştırması" tasarlandığı bilgisi, kişilerle paylaşılmaktadır.

Diyanetin Dine Merakı - Metin ÖZDEMİR

   Diyanet İşleri Başkanlığı zaten gündelik hayatta ve siyasi alanda gitgide, fazlasıyla etki alanını genişletmektedir. Halkın yaşantısı ile ilgili konularda fetva verdiği gibi, devletin sorunlarını ilgilendiren siyasi ve toplumsal alanlarda da fetva makamı olmaya devam etmektedir. Diyanetin bu yapısı hiç bir şekilde laik sisteme uymadığı gibi, halkın din ve vicdan özgürlüklerinin kısıtlanması anlamına gelmektedir. Devletin, yurttaşının dini yaşantısını merak ediyor olması, onun yaşantısına ve inançlarına müdahale edebileceği anlamına gelmektedir.

   Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu arasında imzalanan protokol uyarınca, araştırmanın alan uygulaması, istatiksel veri analizi ve raporlaması TÜİK tarafından yapılıyor. Eylül ayı içerisinde 37.624 hane halkına yöneltilen bu anket soruları, örneklemeye seçilen 18 yaş ve üzeri yaşta olan fertlere yöneltiliyor. Devletin kurumları halkın dini hayatını, dinin günlük hayatlarında hangi statüde olduğunu, hangi sembol ve dillerde var olduğunu öğrenmek için bir araya gelerek yaptıkları bu anketle, halktan bilgi topladıklarını belirtiyorlar.

   Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, "Türkiye'de dini hayata ilişkin araştırma yapmak amacıyla yaptıkları bu anketin, Türkiye İstatistik Kanunu uyarınca bu toplanan bilgilerin gizli kalacağı, istatistik dışında başka hiçbir amaçla kullanılamayacağı, açıklanamayacağı ve ispat aracı yapılamayacağı belirtilmektedir..."

   Peki Diyanet İşleri Başkanlığı bu anket sonucunda topladığı bilgileri hangi alanlarda kullanacaktır. Halkın dini hayatlarına ulaşmaya çalışmak ve sorgulamak bir devlet kurumunun yapması gereken bir iş midir? Din, kişinin kendi içinde yaşadığı, vicdani bir ilişkidir. Devletin bunu sorgulaması her şeyden önce özgürlüklere müdahale, daha sonra ise laik sisteme aykırıdır.

   Bu ankete katılan kişilerden, ülke genelinde ve bölge düzeyinde kaliteli ve güvenilir bilgilerin üretilmesi için, doğru cevaplar vermeleri istenmektedir. Kişilere yüzlerce kişi adına cevap verebilecekleri için şanslı olduklarını hatırlatıyorlar. Bu ankete katıldıkları için sorumluluğa sahip oldukları iletilmektedir.

   Diyanet İşleri Başkanlığı, yaptırdığı bu anketle halkın dini yaşantısını merak ettiğini yansıtmaktadır. Devletin bir kurumunun, yurttaşlarının dini yaşantılarını ve inançlarını araştırmakla kalmayarak sorguluyor olması kişilerin din ve vicdan özgürlüğünün çiğnenmesi demektir. Devletin maddi gücünü elinde tutan Diyanet, yaşamın tüm alanında söz söyleyerek kişisel alanlarda etki alanı oluşturmaktadır.

   Laik devlet sistemiyle, Diyanet'in varlığı ters düşmektedir. Laiklik ilkesi gerçekten uygulanacaksa eğer, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tamamen kaldırılması gerekir. Sadece Alevilerin ve Alevi kurumlarının dile getirdiği bu konuya, toplumun tüm kesimlerinin, ülkedeki bütün demokratik kitle örgütlerinin destek vermesi gereklidir. Çünkü Diyanet, sadece Alevilerin sorunu değil.


Metin ÖZDEMİR
Serçeşme Dergisi / Kasım 2013 / 4.Sayı



Serçeşme Dergisi / Kasım 2013 / 4.SayıSerçeşme Dergisi / Kasım 2013 / 4.Sayı









14 Ekim 2013 Pazartesi

ORTADOĞU VE TÜRKİYE EKSENİNDE ALEVİLER

   
Ortadoğu ve Türkiye Ekseninde Aleviler

   "Ortadoğu, Türkiye ve Aleviler" konulu panel, Antalya Atatürk Kültür Merkezi Aspendos Salonu'nda, Alevi Kültür Dernekleri Konyaaltı Şubesi'nin ev sahipliğiyle gerçekleştirildi. Saat 16:00'da müzik dinletisiyle başlayan başlayan panele; CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün konuşmacı olarak katıldılar. Zeki Akpınar'ın yönetiminde gerçekleştirilen panelde, etkinliğe katılması beklenen Gazeteci-Yazar Necdet Saraç, babasının ani rahatsızlığı nedeniyle yer alamadı.

   Panel, Alevi Kültür Dernekleri Konyaaltı Şube Başkanı Tahsin Akpınar'ın açılış konuşmasıyla başladı. Tahsin Akpınar konuşmasında; Paneli; Ortadoğu'da yaşananların Türkiye'yi ve Alevileri nasıl etkilediğini, milletvekillerimizin görüşlerini almak için düzenlediklerini belirtti. "Son 12 yıldır iktidarda olan Akp'nin Başbakan'ı, iktidara gelir gelmez cemevlerini cümbüş evine benzetti. Akp'li milletvekilleri de onun izinden devam ettiler. Biz bütün inançlara ve inanç yerlerine saygılıyız. Bizde inancımıza ve inanç yerlerimize saygılı olmasını istiyoruz. Akp Milletvekili Mehmet Metiner'in, cemevlerimize terör yuvası diyen söylemini kınıyoruz. Onun kirli diline inancımızı ve inanç yerlerimizi almasını istemiyoruz." dedi. Tahsin Akpınar, konuşmasının sonunda, panele katılan herkese teşekkür etti.

   "Bu meydanı bir gülbenkle açacağız...." diyerek etkinlikte yer alan Mehmet Turan Dede; "Aramızdaki canlarımız ülkemizin içinde bulunduğu durumun siyasi boyutunu, çevremizdeki olup bitenleri, üzerimize oynanan oyunları, ülkemizin sürüklendiği durumu, Alevi bakış açısıyla bizlere aktaracaklar. Bizler Alevi-Bektaşi toplumunun insanları olarak, şimdiye kadar devletten hep bir şeyler bekledik. Bizler camileri saygıyla karşılıyoruz. Cemevlerimizi aynı saygıyla karşılayın, cemevlerimize yasal statü verin istedik. Biz bütün insanlarla kardeşiz dediysek de, inançta faklıyız... Bize zorunlu din derslerini dayatmayın, kaldırın dedik. Laik bir ülkede Diyanet gibi bir kurum olmaz dedik. Kaldırılmasını istedik. Oraya ayrılan payı sağlığa, eğitime gönderin dedik. Ama olmadı... Diyanet İşleri Başkanlığı, bu işi tek bir inanç üzerinden götürmeye devam ediyor. Artık bu söylemleri bırakmamız gerek. Biz artık devletten, biz artık hükümetten, bize şunu ver, bunu ver diye bir şey istememeliyiz. Çünkü vermiyorlar, vermeyecekler. Kendi öğrettikleri, eğitim verdikleri dedeler yaratıyorlar. Onlara maaş verecekler. Hiç bir dede bunu dede bunu kabul etmez. Gerçekten bu yolun talibi ise... Onlar kendi Alevilik'lerini yaratmaya çalışıyorlar. Biz artık onlardan bir şey istemek, hükümetten bir şey istemek yerine, hükümet olmayı istemeliyiz. Bizi dilenci yerine koyuyorlar. Bundan sonra böyle bir devletten ve hükümetten, Aleviler adına bir şey istemiyorum. Ben devletten, benim cemevime parasız su vermesini istemiyorum. Parasız elektrik vermesini istemiyorum. Beni oraya parayla atamasını istemiyorum. Yeter ki bize köstek olmasınlar, destek istemiyoruz.... Hünkar'ın söylediği ve hepimizin içselleştirdiği 'İncinsen de incitme' sözü, bizim kendi toplumumuz arasındaki küçük kırgınlıklar için geçerlidir. Sizin terörist yuvası dediğiniz cemevlerimizde biz insanlık ve barış adına  muhabbetler yapıyoruz" diyen Mehmet Turan Dede, konuşmasının ardından birlik, beraberlik ve barış dolu sözler saçan bir gülbenk okudu.

   Mehmet Turan Dede'nin meydanı bir gülbenkle açmasından sonra, panelistler Durdu Özbolat ve Hüseyin Aygün yerlerini aldılar.

   Hüseyin Aygün, bu panelde olmanın kendisini çok mutlu ettiğini söyledi. "İlk olarak, burada Gazeteci Ahmet Şık'ın annesiyle tanıştım, bundan dolayı çok mutluyum. Ahmet Şık, içine sokulduğu Ergenekon Davası'nda dik durmuş genç bir arkadaşımızdır. Bu yüzden çok mutluyum. Birde ben Mehmet Turan Dede'yle yeni tanıştım. İlk olarak mecliste görüşmüştük. Ben dedeleri sadece bizim orada görmüştüm. Burada Burdur'lu bir dede gördüm. Bundan dolayı çok mutluyum. Üçüncüsü ise, sizi gördüğüm için çok mutluyum...." diyerek konuşmasına başladı.

   Hüseyin Aygün, "Alevilik derya gibi bir konu neyini anlatayım? Dede konuşmasından önemli bir konuya değindi. 'İncinsen de incitme' ardından da dedi ki, bu söz bizim kendi aramızdaki ilişkiler için söylenen bir sözdür. Bu müthiş bir cümle... Bu sözü de ancak, Mehmet Turan gibi bir dede söyleyebilirdi zaten. Aleviliğin tarihini sadece çok barışçıl bir toplum gibi göstermeye çalışırsak yanılırız. Eğer Alevi tarihi 'İncinsen de incitme' tarihiyse, Şahkulu Ayaklanmasını nereye koyacaksın. Nur Ali Halife Ayaklanması'nı nereye koyacaksın. Kalender Çelebi'yi nereye koyacağız. 'İncinsen de incitme', insan olan insana karşı söylenen bir sözdür. 'İncinsen de incitme' Alevilerin insanca insan olanlara karşı bakış açısını yansıtır. Zalime karşı böyle bir şey yok. Bir Gezi direnişinde bile Aleviler öldürülüyorsa, gözleri çıkıyorsa, Orada 'İncinsen de incitme' olmaz. Orada kavga olur. Biz Şahkulu'ndan bunu öğrendik. Mehmet Turan Dede'ye, bu sözle ilgili olarak, bir konuşma olanağı yarattığı için kendisine minnetlerimi sunuyorum." diye konuştu.

   Çözüm süreci ve demokratikleşme paketiyle ilgili konulara değinen Hüseyin Aygün, "Suriye'de yapılan Alevi katliamının, Türkiye'de Akp iktidarı tarafından destekleniyor. Orta Çağ'dan kaldığını düşündüğümüz işkenceler uygulanıyor. Onlara silah veren, kamplar kurarak, hastane yaparak destek veren Tayyip Erdoğan'dır" dedi. Konuşmasında sık sık Gezi direnişinin önemini dile getiren Hüseyin Aygün, hükümetin demokratikleşme paketi başta olmak üzere, andımızın kaldırılmasının altında yatan siyasal İslam'ın Türkiye'de yerleşme çabalarına ve ilkokullarda öğretmenlerin türban takmalarının sakıncalarına dikkat çekti.

   Panelde konuşan, Durdu Özbolat; Ortadoğu'daki mezhep savaşlarının mimarının Akp iktidarı olduğunu söyleyerek. Ortadoğu'da Türkiye'nin önemine ve konumuna değindi. Alevilerle ilgili olarak sorunların çözümü olarak, Alevilerin bir araya gelerek bir liderin, önderin etrafında toplanmalarının gerektiğine dikkat çekti. "Aleviliği bugünlere getiren dedelere saygılarımı sunuyorum." diyen Durdu Özbolat; Cemevleri konusunda, Alevilere devlet bütçesinden pay ayrılması gerektiğini belirtti. Durdu Özbolat'ın dikkat çektiği diğer önemli konulardan biriside, Alevi kurumlarının başında bulunan yöneticilerin, bu kurumların başında iken siyaset yapmamaları gerektiğiydi. Alevi kurum başkanları başında bulundukları dernek veya vakfın yönetiminden ayrıldıktan sonra istedikleri yerde, istedikleri şekilde siyaset yapmalarının doğru olacağını söyledi.

   Mehmet Turan Dede, panelde tekrar söz alarak, Alevi-Bektaşi toplumunun önderinin 'Serçeşme' Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy olduğunu belirtti. Veliyettin Hürrem Ulusoy'un canlara sevgi ve selamlarını iletti.

   Panelin konusunun "Ortadoğu, Türkiye ve Aleviler" olmasına rağmen, panelde bu konunun dışında da bir çok noktada Türkiye'deki gelişmeler ve Alevilik konularında görüşlerini dile getiren, Durdu Özbolat ve Hüseyin Aygün'e panelin sonunda çok sayıda yazılı ve sözlü olarak soru yöneltildi. Dinleyicilerin sorularını yanıtlayan milletvekilleriyle, katılımcıların arasındaki diyaloglar dikkat çekti. Panele katılan izleyiciler başta 'cami-cemevi' projesi adı altında uygulamaya konulan asimilasyon politikasına ve hükümetin Alevilere ve Alevilerin ibadet mekanı olan cemevleri konusunda söylemlerini eleştiren sorularını sundular.

   Soruların cevaplandırılmasının ardından panelin yöneticisi Zeki Akpınar, programa konuşmacı olarak katılan milletvekilleri Durdu Özbolat'a, Hüseyin Aygün'e, Mehmet Turan Dede'ye ve panele katılan canlara Alevi Kültür Dernekleri Konyaaltı Şubesi adına teşekkür etti.

Metin ÖZDEMİR






19 Eylül 2013 Perşembe

ANAYASAYI BEKLERKEN ALEVİLER

   Anayasayı Beklerken Aleviler



   Antalya 2. Anadolu Kültür Festivali kapsamında, Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi ile Antalya'da faaliyet gösteren Alevi kurumlarınca ortaklaşa düzenlenen "Yeni Anayasayı Beklerken Alevilerin Sorunları ve Talepleri" paneli, 8 Eylül 2013 tarihinde Antalya Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlendi.

   Antalya'daki Alevi kurumlarının ortaklaşa düzenlediği panele, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği önceki başkanlarından Avukat Kazım Genç konuşmacı olarak katıldılar.

   Alevi Kültür Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya şube başkanları ve yöneticilerinin hazır bulunduğu etkinliğe çok sayıda can katıldı. Etkinliğin açılışında sahne alan gençler, Alevi inancından deyişleri saza ve söze döktüler. Antalya Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Semah Ekibi'nin semahlarını dönmelerinden sonra, saygı duruşuyla birlikte panelin açılış konuşması yapıldı.

   Panele katılan, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir; "Yeni yapılacak anayasanın çok düzgün olması yeterli değil. Önemli olan ne kadar doğru uygulandığıdır. Yeni yapılacak anayasanın bu ülkede çok şey değiştireceğine inanmıyorum. Şu ana kadar altmış madde üzerinde anlaşıldı. Ama bu maddelerin hiçbirinde hak ve özgürlükler konusu yok. Bizim yıllardır zorunlu din dersleri mücadelemiz var. Yeni anayasada bu sorunumuza da bir çözüm yok. Yeni anayasa süreci biz Aleviler için çok zor olacak. Bizi Türkiye'de yok etme niyetindeler..." konuştu.

   Zorunlu din dersleri ile mücadelede önemli yeri olan ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nin önceki dönem başkanlarından Avukat Kazım Genç; Zorunlu din derslerinin kaldırılması ile ilgili yapılan mücadelelere değindi. "Mevcut anayasanın kaldırılması gerekmektedir. Hiç kimse bu mevcut anayasa ile kendini ifade edememektedir. Herkesin eşit yurttaş olmaya hakkı var. Biz Aleviler ayrımcılık istemiyoruz. Aleviler herkes için işleyen bir demokrasi istiyor..." diye konuştu.

   Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez; "Sözde sivil bir anayasa yapmaya çalışıyorlar. Ancak dillerinin sivil olmadığı aşikar olan bir hükümetin sivil bir anayasa yapması beklenemez... Yeni anayasada kimse Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasından söz etmiyor. Diyanet bir çok bakanlıktan daha büyük bütçelere sahiptir... Aleviler anayasada 72 milletin var olduğunu görmek istiyor. Eşitlik, özgürlük, kimsenin ayırt edilmediği bir anayasa istiyor. Aleviler insanların inançlarından dolayı öldürülmediği, evlerine mutlu döndüğü bir anayasa istiyor..." dedi.

   Panelistlerin konuşmalarının ardından karşılıklı soru ve cevap şeklinde devam eden etkinlik yaklaşık üç saat sürdü. Panele katılanların sorularını yanıtlayan dernek başkanları panelin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ettiler.

   Konuşmacılar gibi panele katılanlarda, yeni yapılacak olan anayasadan umutlu olmadıklarını, hak ve özgürlükler konusunda beklentilerinin karşılanmayacağını düşündüklerini ve Alevilik adına yapılacak olumlu bir gelişme beklemediklerini dile getirdiler.

Anayasayı Beklerken Aleviler

Metin ÖZDEMİR





17 Ağustos 2013 Cumartesi

SELÇİK KÖYÜ SARI SELÇUK DEDE ANMA TÖRENLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

   
Selçik Köyü'nde Sarı Selçuk Dede Anma Törenleri


   7. Geleneksel Sarı Selçuk Dede Anma Etkinliği, 10 Ağustos 2013 Cumartesi günü Saat 20:00'de, Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesine bağlı Selçik Köyü'nde, Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlendi.

   Selçik Köyü'nde her yıl geleneksel olarak düzenlenen Sarı Selçuk Dede Anma Etkinlikleri, Sarı Dede Türbesi ve Cemevi'nin yanında bulunan etkinlik alanını dolduran canların yoğun katılımıyla başladı. Etkinliğin sunumunu Metin Özdemir ve Yusuf Coşkun'un birlikte yaptığı anma törenine Sandıklı Kaymakamı Ali Candan, Sandıklı Belediye Başkanı İsmail Elibol, Garnizon Komutanı vekili Mesut Şengül, Chp Afyonkarahisar İl Başkanı Yalçın Görgöz ve çeşitli demokratik kitle örgütleri, siyasi parti ve dernek temsilcileri katıldı.

   Şiirlerle başlayan anma etkinliğinin açılışında Üryan Eroğlu bir gülbenk ve lokma gülbengi okudu. Ardından Dernek Sekreteri ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Coşkun yaptığı konuşmasında; "Türkiye çok hassas bir dönemden geçiyor, insanlar bölünmeye parçalanmaya başladı. İnsanların yüreği yanıyor. İnsanları kucaklayabilseydik eğer gezi olaylarında  gençler ölmeyecekti. İnsanları, toplumu kucaklamalıyız. Bu hassas dönemi yurttaşlar iyi değerlendirmelidirler” dedi.

   Geçtiğimiz günlerdeki yapılan dernek genel kurulunda görev değişikliğine gidilerek, Dernek Başkanlığına seçilen Mehmet Ali Karamanav ve Eski Başkan Yusuf Yıldırım'ın yaptığı konuşmaların ardından, dilek ve temennilerin sunulması, katkı sunanlara teşekkür edilerek ve onurluklar verilmesiyle programa geçildi. 

   Antalya Radyo Akdeniz ve Sandıklı Gün Fm'in katkı sunduğu etkinliğe Dede Mehmet Turan, Emrah Mahzuni, Haluk Gülsoy gibi değerli sanatçılar katıldılar. Açılışta Selçik Köyü'nün kendileri küçük, fakat yürekleri büyük çocukları semaha durdular. Çocukların semahından sonra Selçik Köyü Semah Ekibi'ni oluşturan gençler semah döndüler. Ayrıca Selçik Köyü'nün yetiştirdiği genç ozanlardan Üryan Eroğlu, Nesimi Şen, Ozan Yıldırım, Mustafa ve İnci Eroğlu etkinliğe deyişleriyle renk kattılar.

   Etkinlikte konuşan Dede Mehmet Turan; "İnsana saygı duymak bizde ibadettir. Okuyana saygı duymak, bizde ibadettir. Eğitmek, eğitilmek, bizde ibadettir. Kendi ibadetini insanlara yapılan muhabbette bulan, kendi özünü eğitmekte bulan, küçüğüne sevgiyi, büyüğüne saygıyı ibadet sayan çok değerli canlar tekrar hoş geldiniz. Bu gün yıllardan beri birlikte paylaştığımız bir muhabbet akşamını yeniden paylaşacağız. Çok kısa bir zaman önce Taksimde olaylar oldu. Orada insanlar canlarını kaybetti. Onların önünde hepimiz saygı duyuyoruz. Bu saygıyı hepimiz ayağa kalkarak göstermeliyiz. Ayağa kalkışımız hayatını kaybeden gençlerimize saygı duruşu oldu. Onları anmadan edemeyecektim. Burada iki türkü söylemek yerine bunları söylemek boynumun vebalidir. O canlar bizim canımız" dedi.

   Dede Mehmet Turan'ın konuşması ve deyişlerden sonra, Emrah Mahzuni sahneye çıktı. Konuşmasında "Gençler bizim göğsümüzü kabarttılar. Onlar yobaza ve gericiliğe karşı bir çığır açtılar. " diyerek Gezi direnişine değindi. Emrah Mahzuni'nin türkülerini ve deyişlerini seslendirmesinin ardından Haluk Gülsoy sahneye çıktı. Etkinlik gecenin geç saatlerine kadar, türkülerle, deyişlerle, semahlarla ve şiirlerle devam etti.

   Sarı Dede Anma Etkinliklerini bu yıl olduğu gibi geleneksel olarak her yıl düzenlemeye devam edeceklerini aktaran dernek yetkilileri, bu birliktelikten ve dayanışmadan mutluluk duyduklarını belirttiler. Etkinliğe katılan canlara ve katkı sunan tüm Selçik Köyü dostlarına teşekkür ettiler.
Metin ÖZDEMİR



Selçik Köyü'nde Sarı Selçuk Dede Anma Törenleri





12 Temmuz 2013 Cuma

ZALİMİN DEĞİL, MAZLUMUN SESİ OLMAK

   
Zalimin değil, mazlumun sesi olmak.

   Öyle bir toplum düşünün ki her dönemde , asimilasyon ve yok etme politikalarıyla katledilmiş, öldürülmüş, kıyımlara uğramış, kanlı cellatların boyunlarına taktığı yağlı ilmekler de son nefesini vermiş, ama hiç bir zaman nefesini yitirmemiş. Hep zulme karşı durmuş, susmamış, yok edilmeye çalışıldıkça bir ölmüş, bin dirilmiş savaş meydanlarında, yangın yerlerinde...

   Alevi toplumunun kara yazgısı mıdır? Kızılbaşlığın mücadeleci yapısından mıdır? bilinmez ama, her devirde bir "Yavuz" çıkmıştır karşılarına.

   "Yavuz" adı Aleviler'in tarihinde ve zihinlerinde, Çaldıran ovasından başlayarak Kızılbaşları kılıçtan geçiren, 40 bin Alevi'yi katletmiş, canlara kıymış birini canlandırır. Gerek saltanat, gerek hırs, gerekse beslenen kin ve nefretin birikimiyle atasına, kardeşlerine, evlatlarına ve yeğenlerine saltanat hırsıyla saldıran eli kanlı "Yavuz Selim" Alevileri katletmekten de geri kalmamıştır. Üzerinden yüzlerce yıl geçmiş olmasına rağmen bu katliamlar Alevilerin yüreklerinden hiç çıkmadı.

   "Yavuz Sultan Selim" deyince Alevilerin beyinlerinde ve tarihi gerçeklerde yer etmiş olan isim, bugün yeniden iktidar tarafından gündeme getirilmiştir. Alevilerin sinir uçlarıyla oynanmaya devam edilmekte. Alevi toplumunun rahatsız olduğu, "bize zulüm etti, bizi katletti" dediği Yavuz Sultan Selim isminin İstanbul'da yapılacak olan üçüncü köprüye verileceği açıklandı. Yapılan temel atma töreninde son dakikada Cumhurbaşkanı'nın eline tutuşturulan kağıtta "Yavuz" yazıyordu. Onun bile son anda öğrendiği bu isim, belli çevrelerin isteği üzerine belirlenmiş bir isim midir?

   Seçim meydanlarında Alevileri yuhalatan zihniyet, "Yavuz Sultan Selim" ismini de bilerek ve kasıtlı olarak, Alevi toplumuna dayatmaktadır. Buda Alevilerin kafasında soru işaretlerine yol açmaktadır.

   Şu açıkça ortadadır ki Aleviler, "Yavuz Sultan Selim" isminin Türkiye'de yaşayan milyonlarca Alevi'nin bulunduğunu, özellikle İstanbul'da yoğun olarak yaşayan Alevilerin her gün gözlerinin içine sokulmasından rahatsız olacaktır. Alevi toplumu net olarak, "Yavuz'u istemiyor."

   İstanbul'da yapılacak olan üçüncü köprüye "Yavuz" isminin verileceğinin açıklanmasından sonra , Alevi toplumu ve aydın, demokratik çevrelerin tepki göstermesine rağmen iktidar hiç bir şekilde geri adım atmamıştır. Fakat bunun karşılığında "Hacı Bektaş Veli" ve "Pir Sultan Abdal" gibi Alevi önderlerinin isimlerinin üniversitelere verileceğini açıkladılar.

   Bu bir kandırma çabasıdır, Muaviye oyunudur. Zalimle mazlum hiç bir şekilde yan yana getirilemez.

   Yavuz'da bizim, Şah İsmail'de bizim diyenler ve "Yavuz adını köprüye verelim. Üniversitelere de Hacı Bektaş Veli'yi, Pir Sultan Abdal'ı koyalım." demek riyakarlıktır, iki yüzlülüktür. Bu kabul edilemez bir söylemdir.

   Bundan yirmi yıl önce Sivas'ta Madımak Oteli'nde gerici yobazlar tarafından diri diri yakılan 35 canla, onları yakmaya çalışırken otelde ölen diğer iki kişinin adını, Madımak Oteli'nin yerindeki kebapçıyı, "Sivas İl Özel İdaresi Bilim ve Kültür Merkezi" olarak adlandırdıkları yerde, bir arada aynı levhada tutmaya çalışmaktadırlar. Zalimle, mazlum yan yana durmaz. Yakanla yananı aynı yerde tutan zihniyet, katleden katillerle, katledilen canları bir arada tutmak akıl almaz bir durumdur. Köprüye "Yavuz" diyelim. Bir kaç üniversiteye de Alevilerin adlarını veririz demek, aynı buna benzemektedir.

   Sözde bilim ve kültür merkezinde katillerin isimlerinin, katlettiklerinin, canlarımızın adlarının yanına yazmaları canımızı nasıl incitiyorsa, elini Kızılbaş kanında yıkayan Yavuz'un adını Türkiye'nin en büyük kentinde bir köprüye vermek büyük bir yanlış olacaktır. Bu hiç kimse arasında bir barış ve kardeşlik köprüsü olmayacaktır.

   Aleviler başta olmak üzere, demokratik kitle örgütleri bu yanlışa dur demek için bir araya gelmelidir. Dünün yanlışı, bugünün doğrusu olamaz. Bu yanlıştan tez zamanda dönülmesi gerekir. Alevilerin yaralı yürekleri bu isimle bir kez daha yaralanmıştır. Toplumun bütün kesimlerini kapsayacak, kimsenin gönlünü incitmeyecek ve Türkiye'ye yakışacak bir isim verilmelidir.

   "Yavuz elinde kesilenler" bu köprüden geçmek istemiyorlar...

Zalimin değil, mazlumun sesi olmak.

Metin ÖZDEMİR





6 Temmuz 2013 Cumartesi

BARIŞIN DİLİ ALEVİLER


Barışın Dili Aleviler

   Anadolu'nun eski ve köklü bir inanç kitlesi olan Aleviler, yaşadıkları coğrafyada hep huzur ortamı içerisinde olmayı, bütün etnik kökenlerdeki ve inançsal yapıdaki herkesin barış içerisinde bulunmalarını amaç edinmişlerdir. Her devirde barıştan, birlikten ve beraberlikten yana tavır sergilemişlerdir. Ezilmiş, horlanmış, yok sayılmışlar fakat, yinede hep dik durmuşlardır.

   Aleviliğin gelmiş geçmiş tüm uluları her zaman haklının, güçsüzün ve ezilenin yanında olmuşlar. İnançları ve ilkeleri uğrunda kendi canlarını ortaya koymuşlardır. Alevilik; "demirden bir leblebi" gibi çetin ve zorlu bir yoldur. Bu yolu yürütenler hep zor koşullarda yaşamışlar ve hiç bir zaman doğrulardan taviz vermemişler.

   Alevilik etnik bir kökene değil, inanç temeline dayanan bir yoldur. Alevilik; ozanın tabiriyle, bir sevgi dinidir, barışın dilidir. Çeşitli etnik kimliklere ve farklı örgütlenmelerin içerisine hapsedilmeye çalışılan Alevilik, evrensel değerleri olan bir öğretidir. Bu öğreti dar kalıplar arasına sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Ama bu kültür, dar kalıplara sokulamayacak kadar hoşgörü içeren bir inanç sistemidir. Bu nedenle, Alevilik evrenseldir.

   Aleviler her koşulda barışın ve sevginin türküsünü söylemişlerdir. Bunu da hiç bir kesimin zorlamasıyla değil, kendi dünya görüşlerinin gereği olarak yaparlar. Alevi önderleri ve Aleviliğin yol ehli canları hiç bir kimseyi dilinden,renginden, dininden ve inancından dolayı sorgulama yada yargılamaya kalkışmazlar.

   Her devirde ezilen ve hakları ellerinden alınanlar Alevilerin bugünde ayrımcılığa ve asimilasyona uğramaktadırlar. Alevilerin hakları her zaman olduğu gibi günümüzde de yok sayılmaya, iradeleri ellerinden alınmaya çalışılmaktadır.

   Bunca haksızlığa uğrayan Aleviler, her zaman toplumsal barış ortamı istemişlerdir. Önce karşısındaki insanın hakkını gözetirler. Artık bu duyarlılığı Aleviler kendileri içinde bekliyorlar. Yaşadıkları coğrafyaya sevgiyi ve barışı gönülleri kazanarak getiren yol önderlerinden öğrendiklerini topluma yansıtan Aleviler, herkesin içerisinde olacağı bir toplumsal barış ortamı istemekteler ve artık yok sayılmadan kabul görmek istiyorlar.

   Alevilerin geçmişi ve hatta bugünü de "katliamlar tarihi" olarak görülmektedir.  Bu doğru bir tespittir. Aleviler tarih boyunca baktığımızda, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hep kırıma uğramış, canları yakılmış, asılmış, ezilmiş bir ezilenler bütünüdür.

   Yakın tarihte de Maraş, Çorum, Sivas ve daha niceleri gibi can kırımlarına, toplu katliamlara maruz kalmışlardır. Yok edilmişler ama yok olmamışlardır. Hiç bir zaman can kıyma yanlışına düşmemişlerdir. Hiç bir Alevi, uğradığı haksızlık karşısında, Hakkın yarattığı bir candan öç almak, gibi bir hataya düşmemiştir. Aleviler sonuçları ne olursa olsun her koşulda barıştan yanadırlar. Bu sebeple şimdiye dek çok fazla bedel ödemişlerdir. Bugünde bedel ödemeye devam ediyorlar.

   Eşit yurttaşlık haklarının kendilerine verilmesini isteyen Alevi toplumu, her koşulda barışı ve demokrasiyi savunur. Sadece bunu kendilerine değil, bütün yurttaşlara eşit şekilde istemektedirler. Çünkü toplumsal bir barış bütün insanlığı ancak rahata eriştirebilir.

   Hakları gözardı edilmeden, yok sayılmadan eşit yurttaşlık talebinde bulunan Aleviler herkesin eşit haklara sahip olmasını istiyorlar. Öğretisi, inancı ve kültürüyle barışa, özgürlüğe ve demokrasiye özdeş bir toplumsal yapısı olan Aleviler, bütün kesimlerin eşit yurttaşlık haklarına sahip olması gerektiğini, her bireyin düşüncesi, inancı ve etnik kökeni ne olursa olsun eşit haklara sahip olması gerektiğine inanırlar ve bu yolda örgütlü mücadele ederler.

   "Yetmiş üç millete bir nazarla bakınız." "Hiç bir milleti ayıplamayınız." diyen Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin yolundan giden Aleviler, herkes için eşit haklar istiyorlar ve kendilerinin hep yok sayılmış, gözardı edilmiş olan haklarını istiyorlar.

   Barışın, demokrasinin ve özgürlüğün susmayan dili olan Aleviler, her dönemde ve her koşulda barıştan yana olacaklar. İnsanı ve insan haklarını savunmaya devam edeceklerdir...


Barışın Dili Aleviler


Metin ÖZDEMİR


Barışın Dili Aleviler - Metin ÖZDEMİR