30 Aralık 2016 Cuma

ACI HEPİMİZİN YAS HEPİMİZİN

Acı Hepimizin Yas Hepimizin / Metin Özdemir

   Bilinen tarih içerisinde çok az olay vardır ki, bin dört yüz yıl sonra bile o günkü gibi anılsın. Dünya üzerinde nice savaşlar, antlaşmalar, barışlar ve katliamlar yapılmış tarih sahnesi hepsine tanıklık etmiştir.

   1336 yıl önce, 10 Ekim 680'de Fırat suyu kenarında susuz bırakılarak çocuk, genç, yaşlı demeden katledilen Hüseyin ve 72 yoldaşının zulme karşı direniş destanıdır Kerbela. Yezid'e boyun eğmeyerek Kerbela sahrasında can vereceklerini bile bile, boyun eğmeden zulme başkaldıran canların destanının adıdır Kerbela.

   Şah Hüseyin ve 72 yakını Kerbela çölünde Yezid'in zulüm ordusu tarafından şehit edilir. Günlerden 10 Muharrem' dir. Canların yüreklerine dinemeyen bir acı bırakan aydır Muharrem. Bu ay matem ayıdır, Kerbela yasıdır.

   Geçtiğimiz günlerde Kerbela şehidi Şah Hüseyin'in şehadetinin yaşandığı Muharrem ayının yıl dönümünde bu matem günlerini yaşadık.

   Muharrem ayı başlamadan, Fatıma Ana Orucu ve Masum-u Paklar adına tutulan "karşılama oruçları" ile Kerbela şehitlerine saygı ve muhabbetler sunulmuştur. Muharrem ayının başlamasıyla Muharrem orucuna niyet edilir. On iki gün boyunca yas tutulur. Su içmeden, dünyanın bolluk ve bereketlerinden kısıtlı şekilde faydalanılır. Zevk ve eğlenceden uzak durularak, fiziki oruç tutulur. Hemde manevi olarak Şah Hüseyin ve Kerbela şehitlerine saygı ve hürmetle matem orucu tutulur.

   Zulme karşı direnişin, haksızlığa karşı hakkın, kötülüğe karşı iyiliğin anılmasıdır bu oruç. Bu matem Kerbela çölünde susuz bırakılan masum çocukların göz yaşıdır. Bitmeyen yastır Kerbela. Kerbela'nın ve Muharem'in anlamı; Hüseyin'in baş eğmeyen direnişinin adıdır.

   Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancına bağlı olarak matem ve oruç tutan canlar, orucun sonunda aşure kaynatarak mersiyelerle, gülbenklerle bu yasa devam ederler. Aşure; gözyaşının, bir lokmayı paylaşmakla ve sofra sermekle bütünleşmesidir.

   Ancak Kerbela ve Muharrem'i ise sadece aşureye indirgemek, aşurenin ne gün kaynatılacağını, ne zaman dağıtılacağını yargılamak bizim haddimiz değildir.

   Özellikle bu yıl Alevi-Bektaşi toplumunun dikkatini çeken, daha Muharrem ayının başlamasıyla birlikte belediyeler, müftülükler birbiriyle yarışırcasına aşure dağıtmaya başladılar. Alevi-Bektaşi toplumu olarak canlar oruca başlamış, Muharrem matemini yaşarken, hiçbir yaşanmışlığı ve gelenekte de yeri olmayan, 10 Muharrem gelmeden (Aşure Günü) aşure dağıtılmasını hem saygısızlık hemde bir asimilasyon çabası olarak görürüz.

   Bizim toplum olarak müdahale etmemiz gereken ve karşı durmamız gereken, bu dış baskılara karşı durmaktır. Canların "ağzı bağlı" iken aşure dağıtmakta neyin nesidir? Bizim, inancımıza saygı duyulmasını istemekten başka bir niyetimiz yok. "Gölge etmeyin başka ihsan istemez."

   Bizler sanki Alevi köylerinde aşure yapılmıyormuş gibi, Muharrem ayında Alevi köylerine gelerek orada aşure dağıtan, bu köylerde "Hz. Hasan ve Hz Hüseyin" ruhlarına mevlit okutan derneklerin ve temsilcilerinin şimdi ne halde olduklarını biliyoruz. Alevileri asimile etmek için el ele kol kola olanlar bir gecede kendilerini nerede buldular. Bu işlere ön ayak olanları, yandaş olanları unutmuş değiliz. Hepsini de çok iyi biliyoruz. Bizler bilincimizden hiçbir şey kaybetmedik. İyiyi de, kötüyü de "yüzümüze gülüp canımıza kıyanları da" unutmadık. Bu yüzden diyoruz ki; herkes kendi işine baksın. Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu acısını da, matemini yaşamayı da, aşını  kaynatıp sofrasını sermesini de çok iyi bilir.

   Dışarıda baskılar ve yok saymalar varken "Aşure, Muharrem'in on ikinci gününden sonra yapılır. Onuncu gün aşure kaynatanlar bizden değildir." gibi söylemler bu topluma fayda getirmez. Birliğimize gölge düşürerek ikiliğe hizmet eder.

   Alevi toplumunun büyük bir kısmı on ikinci günden sonra aşuresini kaynatırken, Aşure Günü (10 Muharrem) aşure yaparak, Sakka suyu ile oruçlarını açan canlarımız, aşure dağıtan topluluklarımızda vardır. Her zaman olduğu gibi bu süreçte "yol bir sürek bin bir" düsturundan vazgeçmemeliyiz.

   Şah Hüseyin aşkına tutulan matemler ve oruçlar Hak katında kabul olsun. Pişirilen aşlar, kaynatılan aşureler İmam Hüseyin dergâhına yazılsın. Barışın egemen olduğu, katliamların yaşanmadığı bir yeryüzü umuduyla, Şah Hüseyin'in direnci bizlere ışık olsun.

Aşkı muhabbetle...

Metin ÖZDEMİR

Serçeşme Dergisi - 35. Sayı / Kasım 2016 Serçeşme Dergisi - 35. Sayı / Kasım 2016





25 Aralık 2016 Pazar

MARAŞ'TA KATLEDİLEN CANLAR ANTALYA'DA ANILDI

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

   19-26 Aralık 1978 tarihinde Kahramanmaraş'ta, çoğunlukla Alevilerin yaşadığı mahallelerde yapılan katliamda yitirilen canlar, 38. yıl dönümünde Antalya'da anıldı.

   24 Aralık 2016 Cumartesi günü, Antalya Alevi Bileşenlerinin çağrısıyla ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla saat 15.00 'de Cumhuriyet Meydanında toplanan canlar, basın açıklaması yaparak Maraş Katliamını bir kez daha lanetlediler.

    Maraş Katliamının yıl dönümünde yitirdiğimiz canları anmak için, saat 19.00' da Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Antalya Cemevi konferans salonunda yaklaşık iki yüz kişinin katılımıyla anma gerçekleştirildi.

   Anma etkinliği, barış ve özgürlük mücadelesinde kaybedilen bütün canlar adına çerağ uyarma hizmeti ile başladı. Ardından katledilen canlar anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Sunuculuğunu Seyfettin Yıldırım'ın üstlendiği program, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Antalya Şube Başkanı Nurettin Erdoğan'ın açılış konuşmasıyla devam etti.

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

   Erdoğan; Maraş Katliamı' nın yaşandığı günlere değinerek "Bundan otuz sekiz yıl önce ülkemiz tarihinin kanlı olaylarından birisini yaşadık. Halkın yükselen muhalefetini bastırmak isteyen gerici ve faşist güçlerin yetmişli yıllar boyunca gerçekleştirdiği kanlı saldırıların iç savaş boyutuna geldiği günleri yaşadık. 1978 yılının Aralık ayının son günlerinde gerçekleştirilen Maraş Katliamı tarihimizde kanlı bir sayfa olarak hafızalarımızda. Resmi kayıtlara göre 111 insanımızın katledildiği bine yakın ev ve iş yerinin tahrip edildiği gerici-faşist saldırılar devlet güçlerinin gözleri önünde gerçekleşti. Olayların ardından kentteki Alevi nüfusunun yüzde sekseni Maraş'ı terketti." diye konuştu.

   Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü. "Katliamlar AKP iktidarıyla sürüyor" diyerek günümüzde yaşanan olaylara değindi. Konuşmasında; "İktidarın 14. yılında, hem Ortadoğu ve Suriye politikasında, hem Kürt sorununda sıkışan  AKP, iktidarını sürekli kılmak için sağı kendi arkasına toplamaya çalışmaktadır. Bu nedenle de Alevi ve Kürt düşmanlığını kışkırtmakta, Suriye'ye dönük politikalarını içeride meşrulaştırmak için mezhep düşmanlığı yapmaktadır. Maraş Katliamını Alevi-Sünni çatışması olarak sunanlar bugünde kendi iktidarlarını korumak için mezhepçiliği ve ırkçılığı kışkırtarak kutuplaştırma, ayrıştırma siyaseti yürütmektedirler.

   Bugün Maraş'ı unutmamak, AKP'nin gerici, ırkçı, mezhepçi politikalarına karşı durmak demektir. Bugün Maraş'ı unutmamak gericiliğe ve faşizme karşı eşit, özgür, kardeşçe, insanca bir yaşamın mücadelesini vermek demektir. Bizler barışın ve kardeşliğin ülkesini kurmak için mücadele ediyoruz, etmeye devam edeceğiz. Katledilen ilerici, devrimci, demokrat tüm yurttaşlarımızı saygı ile anıyoruz." Diyerek konuşmasını noktaladı.

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

   Maraş Katliamının canlı tanıklarının yer aldığı belgesel gösteriminin yapılmasının ardından program şiirler ve deyişlerle sürdü. Antalya Cemevi kadın komisyonundan Hülya Arı, Maraş'ı ve yaşanan diğer katliamları anlatan bir şiirle katılımcılara seslendi.

   Hüseyin Gazi Metin Dede de şiirleri ve deyişleri ile etkinlikte canlara hitap etti. "Yıllardır bizleri hep sigorta olarak gördüler. Ama yaşanan olaylar karşısında  bizimde çoktan  sigortamız atmıştır." Diye konuştu.

   Maraş Katliamının kronolojik sıralaması ile birlikte canlara bilgi veren Antalya Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği Başkanı Gülçin Akça,  Alevilere uygulanan ayrımcı politikalara ilişkin güncel örnekler verdi.

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

   Maraş yöresinden Hüsniye Bacı da şiir ve deyişlerle anma etkinliğinde yer aldı. Zakirler Süleyman Demir ve Seyfettin Yıldırım sazlarıyla, sözleriyle yüreklere dokundular. Program Antalya Cemevi gençlerinden oluşan semahçıların, semah dönmeleriyle sonlandı. Demokratik kitle örgütlerininde katıldığı anma etkinliği teşekkür konuşmalarıyla birlikte sona erdi.

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

Maraş'ta Katledilen Canlar Antalya'da Anıldı / Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR


 





28 Ekim 2016 Cuma

SUSTURAMAZLAR SESİMİZİ BİZ BİRLİK OLDUKÇA

Susturamazlar Sesimizi Biz Bir Oldukça / Metin Özdemir

   Bir gazetede veya dergide küçük bir köşede yer alan yazı yada haber, içeriği ne olursa olsun içinde "Alevilik" kelimesinin geçmesi, semah dönen bir canın küçük bir resminin yer alması nasılda heyecanlandırırdı bizleri. Yazılı veya görsel basında böyle bir içeriği görmekten mutluluk duyardık. Çünkü boyalı basında "bize" rastlamak çok mümkün değildir. Yayıncılarımızın kendi kısıtlı imkanlarıyla çıkarttıkları yayınlar dışında hiç bir yerde bize dair doğru şeyler bulmak mümkün değildir. Ne zaman herhangi bir gazetede, güzel bir yazı dizisi hazırlansa ya yarıda kesilir yada başlamadan sonlandırılır.

    Fakat internetin ve sosyal medyanın yoğun olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte bilgi kaynaklarımız çoğaldı. Alevilik merkezli internet sayfaları, haber siteleri kuruldu ve bir çoğu yayınlarına aktif olarak devam etmekte.

   Ve gün geldi Aleviler kendi televizyon kanallarını kurdular. Yayın içeriklerini beğenelim beğenmeyelim birden çok televizyon kanalı Alevi sıfatıyla yayın yapmaya başladı. Malûm medyada görülmesi zor, ulaşılması güç konular gerçek anlamda bir boşluğu doldurmaya başladı. Sabahtan akşama dek deyişlerimizi, ozanlarımızı ekranlara taşıyor olması bile bizim için "bulunmaz bir nimetti".

   Gazetenin, derginin ulaşmadığı en ücrâ yerde bile parmakların ucundadır televizyon kanalları, basılı ürünlerine göre ulaşılması daha kolaydır. Köyde-kentte insanlar televizyonlarını, radyolarını açtıkları zaman elbette kendilerinden bir şeyler görmek istiyor. Haberleri, etkinlikleri kısacası yayıncıların ekrana sunduğu her şeyi çabucak ve en kolay yoldan takip edebiliyorlar.

   Şimdilerde ise bir çok televizyon ve radyo kanalı karartılarak, kapılarına mühür vuruldu. Basın özgürlüğü açısından son derece sıkıntılı bir durum olduğu gibi, insanların haber alma haklarının da bir ihlalidir aslında.

   Deyiş çalan, türküleri sevdiren bir radyonun kapatılması, "Alevilerin sesi" olan televizyon kanallarının karartılması kabul edilebilecek bir durum değildir. Kapatılan radyo ve televizyonların yeniden yayın hayatına dönmeleri için mücadele verilmektedir. Seslerinin kesilmesine karşı duran canlar bu medya organlarından desteğini esirgemiyorlar.

   Kurumlara ve şahıslara düşense birlik ve beraberlik içerisinde bu platformlara olan desteği sürdürmek, mücadeleyi canlı tutmaktır. "Benim gibi düşünmeyenin sesini keserim" diyenlerin karşısında güçlü durmak gerekir. Hayatın her alanında olduğu gibi basınımıza karşı yapılan durdurma politikalarına karşı birlik olmaktan başka çare yoktur. Geriye kalan medya organlarımızın, kapatılan kurumlarla dayanışmayı büyüterek birlikte hareket etmesi, hem canlara güç verir hemde Alevi toplumunun birliğine katkı sağlar.

   Sesimizi daha fazla duyurabileceğimiz, söz söyleyebileceğimiz alanların çoğalması umuduyla, platformlarımıza sahip çıkarak dahada çoğalalım. Bizim birlikten başka çaremiz yok. Beraberce, iyi ve güzel günler görmeye dahada yaklaşacağız.


Susturamazlar Sesimizi Biz Bir Oldukça / Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR









20 Ağustos 2016 Cumartesi

SELÇİK KÖYÜ’NDE FESTİVAL COŞKUSU

SELÇİK KÖYÜ’NDE FESTİVAL COŞKUSU

   Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesine bağlı Selçik Köyü’nde 30 Temmuz Cumartesi günü, 10. Geleneksel Sarı Dede’yi Anma ve Kültür Festivali gerçekleştirildi.

   Saat 20.00’de, Çanakkale’den günümüze kadar olan tüm şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunması ile başlayan festival şiirler, deyişler ve Selçik Köyü Semah Ekibi’nin semah gösterimiyle devam etti.


   Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte konuşma yapan Festival Tertip Komitesi Başkanı Metin ÖZDEMİR; “Bu kardeşlik sofrasında, birlik ve beraberlik iklimi içerisinde gerçekleştireceğimiz etkinliğimizde muhabbetten gıda almaya gelen dostlarımız hoşgeldiniz. Bilimi kendine rehber edinen, hayat felsefesi barış üzerine kurulu bir inancın, birlik ve bütünlük içinde yaşayan bir kültürün temsilcileri olarak Mustafa Kemal ilke ve devrimlerine bağlı ve demokrasiye inancı tam olan bir toplumun bireyleriyiz. Yine aynı değerlerimizi savunacak, eşit yurttaşlık haklarımızın korunması için mücadele edeceğiz. Demokrasiye olan inancımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Dün ne isek bugünde aynı kalmaya ve gerçekleri söylemekten korkmamaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.


   Selçik Köyü Muhtarı Veli İNCEKARA yaptığı konuşmasında; Sarı Dede’yi Anma törenlerinde bir arada olmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, etkinliğe katılan misafirlere teşekkür etti.


   Selçik Köyü’nün genç ozanlarından İnci ve Mustafa EROĞLU, Türk halk müziği ve bağlama sanatçıları Tuncay BALCI ve Kutsal EVCİMEN, festivalde sahne aldılar. Programın sonunda sanatçılara günün anısına plaket takdim edildi.


   Ayrıca etkinlikte misafirlere geleneksel lokma (etli pilav) ikram edildi. Teşekkür konuşmalarının ardından festival 00.30’da sona erdi.


ONİKİ GAZETESİ

ONİKİ GAZETESİ

9 Temmuz 2016 Cumartesi

SELÇİK KÖYÜ FESTİVALE HAZIRLANIYOR

10. Geleneksel Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali 30 Temmuz'da Selçik Köyü'nde...


   10. Geleneksel Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali, 30 Temmuz 2016 Cumartesi günü Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesine bağlı Selçik köyünde gerçekleştirilecek.

   Festivalde, Türk Halk Müziği ve bağlama sanatçıları; Kutsal EVCİMEN, Tuncay BALCI türkülerini katılımcılar için seslendirecekler. Selçik Köyü Semah Ekibi ve Selçik köyünde yetişmiş genç seslerin de yer alacağı etkinlikte, yörenin genç ozanları, semah ekipleri ve konuk sanatçılarda sahne alacak.

   Saat 18.00'de başlaması planlanan etkinlikte şiirler, türküler, deyişler ve semahların yanı sıra, geleneksel hale gelen lokmalar (etli pilav) ikram edilecek. Selçik Köyü sakinlerinin maddi ve manevi katkılarıyla bu yıl onuncu kez, Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenecek olan etkinliğe yine katılımın yüksek olması bekleniyor.

   Selçik köyünde türbesi bulunan Sarı Dede'yi anmak, kültürünü yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak için düzenlenen etkinlikte, köy dışında yaşayan gurbetçilerinde her yıl düzenli olarak bir araya gelmesi amaçlanıyor. Yurdun her köşesinden konukların katıldığı etkinlikte toplumsal birlik, barış ve kardeşlik mesajları veriliyor.

   Selçik Köyü Festivali kapsamında, festival öncesinde kültür ve sanat etkinlikleri, spor faaliyetleri gerçekleştirilerek. Bu etkinliklerle gençlerin birlik ve beraberliğinin güçlendirilmesi amaçlanıyor. 

   Festival Tertip Komisyonu adına tüm canları etkinliğe davet eden Metin ÖZDEMİR; "Gelin canlar bir olalım. Birlik, beraberlik ve dayanışma günümüz olan; Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali'mizi bu yıl onuncu kez, 30 Temmuz 2016 Cumartesi günü Selçik köyünde dostluk ve dayanışma içerisinde hep birlikte gerçekleştirelim." diyerek, Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin; "Sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda, Hırslar kinler yok olur aşkla meydanımızda, Arslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda..." sözleriyle dostluk ve kardeşlik sofrasına, Selçik köyüne Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali'ne davet ettiklerini belirtti.

15 Haziran 2016 Çarşamba

YOLUN SÜREĞİ CANDADIR

Yolun Süreği Candadır - Metin ÖZDEMİR

  Yaşadığı topraklara bağlı, birbirine uyumlu ve bulunduğu koşullara rağmen kendisini geliştirerek, bu günlere kadar öğretiyi yaşatan Alevi toplumu, doğup büyüdüğü, serpilip geliştiği alanlardan uzaklaştıkça, daha da zor koşullarla karşılaşmaya başlamıştır.

   Geçmişte köyde, kasabada yani kırsalda yaşatılan öğreti ve inanç, yerleşim yerlerini değiştirmek zorunda kalan birçok toplum gibi, Aleviler içinde aynı zorluklarla birlikte kentlere taşınmıştır. Alevilerin kırsalda kapalı bir toplum olarak yaşattıkları inanç, artık kentlerde sadece bir kültür olarak yer almaya başlar.

   Aleviler kırsalda daha çok "bir lokma bir hırka" düsturuyla yaşamlarını sürdürmüştür. Fakat Alevilerle birlikte, Aleviliğinde kent koşullarına taşınmayla emek mücadelesi, gelecek kaygısı gibi insani kaygılarla inanç, öğreti ve toplumsal birliktelik belli oranda geri plana atılır.

   Ocağından, süreğinden uzaklara giden canların bir çoğu şehirlerdeki farklı sosyal ve ekonomik durumlara rağmen yola sahip çıkmaya devam ederler. Fakat yinede dedesinden, pirinden, yüzyıllardır bağlı olduğu ocağından, süreğinden uzakta kalan büyük bir kısmı, inançta ve yolda yalnız kalmışlardır.

   Aleviler, yaşadıkları toplum içerisinde hep birbiriyle dayanışma içinde olmuşlar. İnançlarının gereği olarak görgüde, sorguda birbirlerini hep kontrol altında tutmuşlardır. Bir canın hareketi, herhangi bir davranışı bütün toplumu etkilediğinden, birbirlerine karşı sorumlu davranırlar. Bir canın başı dara düşse ona haldaş, yoldaş olurlar.

   Yola sahip çıkan Aleviler, yolun geleceği olan çocuklara, gençlere de sahip çıkmışlar. Gençliği olmayan bir toplumun geleceği olmaz düşüncesiyle, çocuklarını yolun erdemleriyle yetiştirmeye çalışmışlardır. Kırsal koşullarda bu daha kolayken, kentlere göçle birlikte yolda olduğu kadar, toplumsal alanda da kopukluklar başlamıştır. Aynı inancın bireyleri birbirinden uzaklaştıkça aralarındaki kontrol mekanizması da zorlaşır. Her can, toplumun bütün çocuklarına, gençlerine göz kulak olurken, neredeyse kendi evlatlarından uzak kalmışlardır.

   Değişen dünya düzeniyle uyum hiçte kolay değildir. Etkileşimler, kültürel ilişkiler her alanda asimilasyon halini alıyordur artık. Yerinden, yurdundan, köklerinin olduğu yerlerden uzaklaştıkça, çevre değişir, insanlar değişir. Yalnızca sosyal çevre değil, kültürel ve inançsal birliktelikten de uzaklaşır insanlar artık. Ta ki kendi güçlerinin farkına varıp bir araya gelmeye başlayana kadar. Bu sürece gelene kadar da birçok kuşak, dış çevre etkenleriyle kendini farklı yapıların içinde bulurlar. Hele ailede de öz inancını yeterince yaşamadıysa... Bu gerek yeni kuşaklar açısından gerekse yolun geleceği açısından canları zora sokar.

   Mürşit, dede, talip, bütün canlar inançlarına, öğretilerine sahip çıktıkları kadar, yetişen yeni neslin ahlâkından, her türlü davranışlarından da kendilerini sorumlu hisseder ve toplum yapısının bozulmadan devamlılığını sağlamak için çaba gösterirler. Ama ne yazık ki, günümüz koşullarında bu durum kolay değildir. Mürşidin, pirin dedenin, rehberin o köklü felsefeyi yayma isteği kadar, taliplerin, canların da o bilgiyi almaya istekli olması gerekiyor.

   Anadolu'da bir Alevi yerleşiminde yaşanmış bir olay şöyle rivayet edilir: Köylerde güvenlik kaygısıyla cemlere geç saatlerde başlandığı dönemlerdir. Bir Alevi köyünden, yakındaki diğer bir Alevi köyüne ceme katılmak için giden canlar, küçük çocuklarını iki köyün ortasındaki bir yerde bir kayanın kuytusuna bırakır, ceme öyle giderlermiş.

   Cem sırasında dede, bir ana sultanın huzursuzluğunu hisseder. Cana sorar: Neyin var talip? Can şöyle der: Dedem, çocuğum uyanır mı diye meraktayım. Dede bunun üzerine bir hikmet gösterir. Hiç meraklanma can, çocuklarımız uyuyor diyerek, oturduğu postu kaldırır ve gösterir. Cemdeki canlar, postun altında çocukların uyuduğunu görürler. Dede şöyle der: Meraklanmayın yavrularımız erenlere emanet... Bu sırrın ortaya çıkması üzerine talip canlar nişan gösterirler. Hizmetler tamamlanır ve cem birlenir. Dönüş yolunda da canlar çocuklarını alarak köylerine dönerler. Buna benzer olaylar birer söylence, birer rivayet olarak anlatılır.

   Buradan payımıza düşen hisse sırrı hakikattir. O cemlerdeki canların yola, Hak Muhammet Ali'ye olan bağlılığıdır. Burada yaşanılan sır, dört kapıya kırk makama ulaşmaktan geçer. Canlar böylece, canını erenlere emanet eder, malını varlığını dost yoluna sererler. Artık o pirleri, bu sırra eren kâmil insanları bulmak ne kadar çok zorlaştıysa günümüzde, artık o aşkı bulmakta çok zor. O saf, temiz insanlar azaldıkça işimiz daha da zorlaşıyor.

   Yine bu öğretiyle yetiştiğimiz topraklarda bir söz söylenir. "Sen yolu görmezsen, yol seni görmez." Bizlerde yolu arayıp bulacağız... Koşullar ne olursa olsun inancımızdan, yolumuzdan, canlarla olan dayanışmamızdan vazgeçmeden, erdemlerimize sahip çıkmalıyız. Kirli ellere fırsat vermeden, çocuklarımıza, gençlerimize, geleceğimize sahip çıkmalıyız.

   Aşkı niyazlarımla...


Metin ÖZDEMİR