4 Kasım 2014 Salı

DİRLİĞİ OLMAYANIN BİRLİĞİ OLMAZ

Hüseyin Keskin Dede ile Söyleştik - Metin ÖZDEMİR

   Isparta-Senirkent Uluğbey'deki Veli Baba Sultan Ocağı'ndan ve Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı'na bağlı dedelerimizden Hüseyin Keskin ile Aleviliği ve Alevileri ilgilendiren güncel konuları konuştuk.

   Ocaklar ve dergahlarla ilgili görüşleriniz nelerdir?

   Anadolu'da çeşitli ocaklar var. Ocaklardan ziyade birde dergâhlar vardır. Esas olarak ocak farklıdır, dergâh farklıdır. Dergâh; okuldur, üniversitedir. Ocaklar ise daha çok bir aileye mahsus olan yerlerdir. Fakat dergahlar öyle değildir. Örneğin; Hacı Bektaş Veli, Seyyit Gazi, Sücaattin Veli, Abdal Musa Sultan ve Veli Baba Sultan dergahları gibi. Bunlar ocaklardan biraz daha farklı olarak derviş yetiştiren ve ilim yuvası olan yerlerdir. Ama günümüzde artık öyle bir hale geldi ki, sanki oraları ilim yuvasından çıkarıp, sanki asimilasyonun merkezi haline getirdiler.

   Bağlı olduğunuz Veli Baba Sultan Dergâhı hakkında bilgi verebilir misiniz?

   Veli Baba Sultan, Anadolu evliyalarının içinde büyük makama sahip olan evliyalardan bir tanesidir. Kimin makamının yüksek veya düşük olduğu, evliyaları kıyaslamak bizlere düşmez ama Veli Baba Sultan, Anadolu evliyaları arasında üst makamlarda olan bir zat. Bu dergah yüzyıllardır 1500'lü yıllardan bugüne gelene kadar, beşyüz elli senedir yürüyen bir dergâh. Bütün dergâhların kapandığı halde Veli Baba Sultan Dergâhı'nın kapanmadığını biliyoruz. Ama bazı dergâhlarımız ne yazık ki kapatılmıştır. Anadolu'daki diğer dergâhlarda olduğu gibi, Veli Baba Sultan Dergâhı'da yolumuza erkânımıza hizmet eden ulu dergâhlardan bir tanesidir. Bizlerde onların hizmetçisi olarak çeşitli yerlerde, gerek yurt içinde, gerek yurt dışında hizmetleri görmeye çalışıyoruz.

   Veli Baba Sultan adına 1968'den beri "Veli Baba Sultan'ı Anma ve Pilav Festivali" yapıyoruz. Ama gerek siyasi, gerek sosyolojik nedenlerle bir türlü adımızı dışarıya pek fazla duyuramadık. Duyuramamızın nedenlerinin bir kısmı siyasi, bir kısmı da ekonomik gücün olmadığındandır.

   Dergâhların dedelere yüklediği misyon nedir?

   Dergâhlarda dedeler, yetişen dervişler, ışık saçan kişiler elbette çoktur. Çünkü dergâhlarda yetişen kişiler Anadolu'nun çeşitli yerlerine ışık götürmüşlerdir. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde talip üzerine gitmişlerdir. Bizde bugün bunu yerine getirmeye çalışıyoruz. Önemli olan dergâhta yetişen kişinin, araştırmasıdır, kendini yetiştirmesidir. 

   Dergâhlar ve bu dergâhların talipleri asimilasyondan nasıl etkilenmiştir?
   
   Aleviliğin özünde dergâhlardan, ocaklardan ziyade dergâhın ve ocağın nasıl yaşadığına, günümüze kadar nasıl geldiğine bakarsak, 1800'lerde başlayan asimilasyon süreci günümüze kadar devam etmiştir. Veli Baba Sultan Dergâhı'da sıkıntılar içinde bugünlere gelmiş. Türbelerin yanına camilerin yapılması, asimilasyonun birinci etkenlerindendir. Anadolu'da büyük dergâhlar asimilasyonun hedefi haline gelmişlerdir.

   Yurt dışına göç olaylarında köyden çıkan kişiler biraz daha asimilasyona yatkın olmuşlar. Küçük yaşta köyden çıkan kişi bilmemiş, bilememiştir. Yolunu erkânını görmediği için bilememişlerdir.

   Aleviliğin sürdürülmesi noktasında ne söyleyebilirsiniz?

   Yaşarsan Alevi'sindir. Yaşamazsan Alevi değilsindir. Alevilik bir yaşamdır. Alevilik yaşayabilmektir. O yolda yürüyebilmektir. Yol yürünürse yol olur. Yürünmezse o yolda ayak izi bulunmaz. Dolayısıyla Alevilik'te yaşanırsa vardır. Yaşanmazsa yoktur. Ama bu kadar baskıya, zulme rağmen bugüne kadar gelmiştir.


Hüseyin Keskin Dede ile Söyleştik - Metin ÖZDEMİR

   Günümüz koşullarına geldiğimizde, günümüzde hangi problemlerle karşılaşıyoruz. Günümüzde ne sıkıntılar var. Neler yaşıyoruz? Günümüzdeki siyasi, sosyal ve ekonomik koşullarda Alevileri neler bekliyor?

   Bir söz vardır: Dirlik birlik. Dirliği olmayanın birliği olmaz. Bizler günümüzde öyle bir hale geldik ki, bizim bölünmek gibi, bizim artık birbirimize kırılmak gibi bir lüksümüz yok. Günümüz birlik ve beraberlik günüdür.Günümüz el ele tutuşmamızın günüdür. Günümüzde gerçekten karşımızda hiç görünmeyen ama sezdiğimiz, sezinlediğimiz bir düşünce var, bir felsefe var, bir yaşam biçimi var. Birde düşman var. Bu kelimeyi söylemek istemiyorum ama gerçekten bir düşman var. Ve bu düşman karşısında tutunabilmenin tek yolu birlik olmaktır.

   Bugün günümüzde bir IŞİD terörü var. IŞİD belki bugün Suriye'de, Irak'ta görünüyor ama. Öyle sanıyorum ki, Anadolu'nun çeşitli illerinde IŞİD'in örgütlenmesi ve aynı zamanda o örgütlerin gizli çalışmaları mutlaka var. Çünkü bu birde her kurumun içinde olan birşey. Bu örgütün en büyük hedefi Alevi toplumu. Çünkü Alevi toplumu hoşgörüyü sindirmiş, hoşgörüyü kendine destur edinmiş bir inanç. Biz toplum olarak incitmek istemiyoruz. İncitmiyoruz. Ama karşımızdakinin bize acımak gibi, bizi incitmemek gibi bir duygusu yok. Bu nedenle birlik beraberlik olmak kaydıyla yürüyüşler düzenliyoruz. Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Biz birlik olalım, bağıralım ama birileri bizim sesimizi duyarsa, bizde Anadolu'yu yaklaşan bu büyük olaylardan, büyük bir sorumluluktan kurtarmış oluruz. Bu bizim sesimiz. Bu bizim ayak seslerimiz. Artık Anadolu'da Alevi vardır. Anadolu'da Alevilik vardır. Anadolu'da bu Alevilik yaşanıyor. Bunu da herkes biliyor. Bunu herkes kabul etmek zorundadır. Çünkü ben varsam, yaşıyorsam demek ki varım. Bu nedenle diğer inançlara nasıl saygı gösteriyorsak, bazı kişilerinde bizlere saygı göstermesini elbette bekliyoruz. Artık günümüzde bu devlette, hükümette bunu bilmek zorundadır.

   Bizim cemevlerimiz birinci derecede ibadet yerlerimizdir. Bizim toplanma yerimizdir. Dolayısıyla bizler her türlü sorunumuzu cemevlerinde çözeceğiz. Günümüzün en büyük handikapı, bizim en büyük amacımız, en büyük gayemiz şu olmalı. Birlik olmalıyız. Çünkü; gün birlik günü, gün dostluk günü, gün el ele olma günü. Gün kavga günü değil. Biz bir olduğumuz sürece karşımızdaki kişilerin bizlere bu kadar rahatlıkla sokulabileceklerini pek düşünmüyorum.

   Eğitimde hak ihlalleri, zorunlu din dersleri, okulların imam-hatipleştirilmesi, öğrencilerin zorla imam-hatip okullarına kayıt ettirilmesi başta olmak üzere, Milli Eğitim'le ilgili sorunlar ve yaşanan sıkıntılarla ilgili görüşleriniz nelerdir?

   Milli eğitim diyoruz ama, ilk başta eğitim sistemimiz milli değil, şu anda Milli Eğitim bir şeriat kurumununun elindedir. O bakanlık orada milli olarak değil, şeriatın bir hükmü olarak var. Dolayısıyla o bakanlığın Alevi toplumuna vereceği hiçbir şey yok. Neden yok? Bugün bir Alevi çocuğunun, canlı Kuran dediğimiz dedesinden, babasından, ozanından dinledikleriyle, bugün okuldaki din dersinde anlatılanları kıyasladığımızda, bugün başka boyutlara geçtiği zaman şeriatın acımasız hükümleriyle ve bağnazlıkla yapılan eğitimle, benim Alevi çocuğuma o hoşgörüye sığmayan, bağnazlıklarla benim çocuğumun alacağı eğitim yok. Kaybedebileceğimiz çok şeyler var. Zaten hükümetlerde, bunları özellikle devleti şeriatlaştırmak için bu kanunları hükümleri getirmişler. O nedenle bizim o kanunlara güler yüzle bakmamız mümkün değil. Yaptığımız protestoların amacıda budur. Nedir din okulları? Din, Hak'la benim aramda olan bir şeyse eğer, bırak ben Hak'la hakkımı kendim savunayım. Bir başkasının bunu monte etmesiyle olmaz. Kişi eğer Allah'ını biliyorsa, yolunu yordamını biliyorsa, senin bana illaki bunu zorunlu böyle okuyacaksın deme hakkına sahip değilsin. Bu Emevi baskısıdır. Emevi zulmünün bir benzeridir, bir göstergesidir. Çünkü Hristiyan'da var. Alevi'de var. Her türlü inançtan olan kişiler var. İnanmayanda var. Onlar İslam'ı öğrenmek zorunda değil ki. Ben dinimi okulda öğrenmeyeceğim. Dini ben içinde yaşayarak öğreneceğim. Ailem öğretecek bana bunları. Okulda sen veriyorsan ver. İster alsın, ister almasın. Sen benim herşeyime kadar karışıyorsan, bütün yaşantıma kadar müdehale ediyorsan o zaman orada demokrasiden söz edemezsin. Bunun adı demokrasi değil, başka bir şeydir. Bunun adı resmen zorbalıktır. Günümüzde 4+4+4 ve zorunlu din dersleri ile ilgili cumhurbaşkanı düzeyindeki bir kişi "Kimse Fizik dersinin zorunlu olduğunu tartışmaz" diyor. Böyle bir bağnaz düşünce olur mu? Üst düzey idareci olan bir kişi kalkıp, din dersini bilimle kıyaslayabilir mi?  Malesef o boyuta geldik.

   Ortadoğu'da bugün yaşananlarla ve bize yansımalarıyla ilgili neler söylersiniz?

   Şöyle bir söz var. "İslam alemi, son ehlibeyte kadar, bütün ehlibeyti katlettikten sonra, Allah İslam'ı terketti. Bu ne ne demektir. İslam, şeytanın eline geçmiştir. Şeytan neyi sever, azabı sever. Dünya coğrafyasına baktığımız zaman, müslüman ülkeleri dışında rahatsız olan yok. Müslüman ülkeler kaynıyor. Çünkü şeytan azabı sever, zulmü sever. Malesef bugün günümüzde gerçekten dünyayı şeytan yönetiyor. İşte budur Allah'ın İslam'ı terketmesi sözündeki anlam. Yani Allah'ın o güzel inancını, o güzel duyguları yok ettiler. Emevi zulmüyle yok ettiler. Şeriat dedikleri, o Emevi baskısıyla, şeytani düşüncelerle yeni bir sistem getirdiler. Şimdi o sistemi uyguladıkları ve yönettikleri ülkelerde elbette ne azap bitiyor, ne ölüm bitiyor. Hiç bir şey bitmiyor. Bitmeyecekte yani.

   Bu yüzden gün birlik günüdür. Birlik olmak zorundayız. Birlik, beraberlik günüdür. Günümüz o gündür. Bugün ölenlerde bizim kişilerimizdir, bizim canlarımızdır. Bugün biz hiçbir zaman ırk ayrımı yapmadık. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, hepsiyle biz kardeşiz. Biz önce Aleviyiz. Bugün her toplumda Alevi vardır. Alevilik, hiçbir zaman ırkın altına düşmemelidir. Alevilik evrenseldir. Evrensel boyutta olan bir inanç biçimi, bir yol kalkıp ta bir ırkın altına giremez. Biz önce Aleviyiz. Ondan sonra ırkın neyse sen o'sun.  Dünyadaki bütün ırkların hangisi olursa olsun. Hepsiyle bir olmamız, beraber olmamız, birlik dirlik içinde olmamız şart. Diğer türlü kurtuluşumuz zor.

   Sizce örgütlü yapıya, Alevi kurumlarına düşen görevler ve önerileriniz nelerdir?

   En küçük birimden, en küçük birim derken; bir cemevindeki dededen başladığımız zaman oda örgütlü yapının bir parçasıdır. Tepeye kadar tüm Alevi örgütlerinin biraz daha faal çalışması lazım ki, artık sesimizi biz tek başımıza duyuramazsak tavanda bir olan, bugün Hacı Bektaş Vakfı gibi, Alevi Bektaşi Federasyonu'na bağlı kurumlar gibi örgütlerin bir araya gelip birlik içerisinde olup, her kafadan bir ses çıkmaktansa bir kişiden, bir kafadan sesimizi daha yükseklere duyurmalıyız. Bu konuda Avrupa'daki Alevi kurumlarının da büyük fonksiyonu var. Avrupa, bu örgütsel yaşam konusunda Anadolu'dan bir adım daha önde. Onların örgütsel yaşamlarından kaynaklanan güvence ile Anadolu'daki birlik, biraz daha kendini derledi topladı. O nedenle de Avrupa'daki o federasyonlara teşekkür ediyoruz. Hakikaten bize büyük bir yol gösterdiler. Anadolu'da çeşitli Alevi dernekleri ve vakıflar kuruldu. Canlılık için biraz daha ne yapmaları lazım? Çok çalışmamız lazım. Alevi toplumunun da bu federasyonlara, bu örgütlülüğe, bu derneklere sahip çıkması lazım. Gerek maddi manevi, gerek sosyal ve siyasi destek lazım. Yoksa maddi gelir olmayanın gücü olmaz. Mutlaka maddi yönden güçlü olmamız lazım. Dernekler, vakıflar güçlü olursa elbette toplum güçlü olur. Biz elimizden geldiğince bir şey yapmıyorsak ve daha adımız Alevi olur ama hiçbir şeye karışmıyoruz. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dersek. O yılan gelir bir gün bizi de sokar. O nedenle bize dokunur yani. Onun için bu örgütlere bizim sahip çıkmamız lazım. Onlarında daha çok çalışıp, bu sayede daha çok yerlere ulaşması lazım. Makamlarda oturarak değil, çıkıp Anadolu'yu adım adım gezmek zorundalar. Her cemevine gidip, her dedeyle konuşarak onların bilgilerini almadırlar. Bu arada biz dedelere de büyük görevler düşüyor. Bütün cemlerde ve muhabbetlerinde bu kurumlarla ilgili konuşmalar yapıp onlara halkı taşımak, onlarla tanışmasını sağlayarak örgütsel yapıya daha örgütlü canlar yetiştirmek aralarında köprü olmak gibi görevleri var. Dedelerin bu görevleri çok iyi yapması gerekir ki, artık örgütsel yapının daha güçlü olması lazım.

   Kökleriniz Isparta Senirkent Uluğbey'de Veli Baba Sultan ocağında ve Serçeşmemiz Hacı Bektaş Veli Dergâhı'na bağlı olarak cemler yürüterek, dergâha hizmet ediyorsunuz. Vaktiniz canlara hizmetle geçiyor. Biraz bu konular hakkında bilgi verebilir misiniz?

   Kendi ocağımızdaki, kendi dergâhımızdaki taliplerimizin hizmetleri var. Bizim Anadolu'da bazı yörelerde olmayan bir özgümüz var. Aksatmadan yerine getirdiğimiz, Alevilikteki ikrar ve görgü cemlerini bütün canlar mutlaka yerine getirir, yıllık kurbanlarını keserek görgüden geçerler. Cenaze erkânlarımzı aslına uygun olarak yapıyoruz. Cuma akşamı dediğimiz Perşembe muhabbetlerini ve cemlerini kesinlikle kaçırmıyoruz. Yani işimiz gerçekten ağır. Bunun yanında gerek dergâhta olsun, gerekse değişik yörelerdeki taliplerimizin ve yurt dışındaki canların hizmetleri oluyor. Yurt dışında da Muharrem ve Hızır ayları dolu geçiyor. O insanların, o güzel canların yüzündeki o tatlı tebessümü, o mutluluğu gördüğümüz zaman inanın bu bize yetiyor. Saatlerce muhabbet ediyoruz, saatlerce oturuyoruz. Ama o güzelliği, yüzlerinde yansıttıkları mutluluğu gördüğümüz anda o yorgunluk geçip gidiyor. Hizmetlerimiz gerçekten yoğun ama bizler yorulmayacağız. Canların gönlündeki aşkı gördüğümüz zaman saatlerce muhabbet etsek insan yine yorulmuyor. Yeter ki o aşk olsun. Biz hizmete devam edeceğiz. Yolumuza devam edeceğiz. Hünkâr'la olan bağımızı elbette dahada güçlendireceğiz. Çünkü dede bir köprüdür, bir elçidir. Bütün canları uyaracak. Peygamberin dediği gibi; kalkıp uyaracak. Bizlerinde görevi toplumu uyarmak. İmam Ali'nin sözünde olduğu gibi; "İmamlık öyle bir hekimliktir ki, gittiği yerler ışık ve derman götürür." Dedelikte öyle bir hizmettir ki; gittiği yerlere ışık götürür. İlim saçar, güzellik ve mutluluk götürür. Ama bunun yanında dedesiz olan bir toplum, tek kolu olmayan insana benzer. Dedesiz bir toplumun önü karanlıktır. Çünkü rehberi yoktur. Aydınlığı bilemez, bulamaz. Dedesi olmayan toplum karanlıkta kalır. Bu nedenle dedeler olarak kendimizi yetiştirmemiz lazım. Eskiden babadan dededen duymakla, anadan görmekle dedelik yapılmıyor. Çünkü artık kimse destan dinlemek istemiyor. Doğrusu neyse onu duymak, öğrenmek, bilmek istiyor.

   Özellikle gençlerimizi yönlendirmek bizim görevimiz olmalı. Hep söylediğimiz bir şey vardır. Gençliği olmayan bir fikrin yarını olmaz. Bu nedenle gençlerimize daha çok değer vererek, onları üst noktalara taşımak bizim görevimiz olmalıdır. Sen çocuksun, sen bilmiyorsun demek yanlıştır. O çocuk bizden daha iyi bilir. Bizden daha güzel yetişir. Yeter ki yetiştirmesini bilelim. Gençliğimize yeterli değeri verelim. Artık kapıları açmalıyız. Kapıları kapatmayacağız. Gençlerimiz cemlerde oturup dedeyi dinlemelidir. Orada oturup dedeyi dinleyecek ki oda yarına kendini hazırlayacak. Artık cemde kapılar açık olmalıdır. Açık olmalı ki, bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz öteki olmasın.


Hüseyin Keskin Dede ile Söyleştik - Metin ÖZDEMİR

   Alevi basın-yayın ve iletişim organlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

   Malesef iletişimin ana başlıklarında maddi güç başta geliyor. Bu yüzden bizim çok fazla medya organımız yok. Böyle olmasının sebeplerinden bir tanesi de parasal yönden zayıf olmamız. Bugün Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı veya diğer kurumlar olarak öyle bir gelire ulaşmış değiliz. Gönül ister ki bizimde Serçeşme, Hünkâr yada Hacıbektaş diye televizyon kanalımız olsa, sesimizi oradan duyurabilsek ama bunlar hep maddi imkanlarla ilgili. Yazılı basında SERÇEŞME diye aylık bir dergimiz var. Bu dergiye biraz daha fazla ilgi gösterebilsek. Bunlar aslında bizim eksikliğimiz değil ama gücümüzün yetmediğinden iletişim alanında zayıfız. Olanları da besleyemiyoruz. Besleyemediğimiz içinde bir zaman sonra kendi gücünü kaybediyor. Ama biz ne kadar bunlara sahip çıkabilirsek o kadar çoğalırız. Ama bizler kendi kurumlarımıza yeterince sahip çıkmıyoruz. Eleştirilerimiz çok fazla ama, sahip çıkalım dediğimiz zaman elini taşın altına koyan yok. Canların biraz daha aşkla sarılmaları gerekir. Bunlar üzerinden biraz daha güç sağladığımız zaman maddi sorunlardan dolayı dergilerimiz, gazetelerimiz, televizyonlarımız kapanmak zorunda kalmaz. Umarım yeni açılan gazetemiz ONİKİ'de uzun soluklu olur. Dedelerin bir görevi de; bu noktada halkı bu dergilere, gazetelere teşvik etmektir. Teşvik etmeliler ki halk bilinçlensin, okusun, haberdar olsun. Haberi olmayan toplum yalnız toplumdur. Yaşamayan bir toplum demektir. Habersizsen, yaşamıyorsun ki, dünyadan bir haberi yok, kendi kurumlarından bir haberin yok. Bu yüzden bunca basın-yayın organlarının içinde bizler birkaç tane gazetemizi, dergimizi, kanalımızı besleyemiyorsak bu bir eksikliktir.

   Son olarak neye değinmek istersiniz?

   Her şeye rağmen karamsar değilim. Yeni gelen gençlik biraz daha atak. Yeni gelen gençlik bu davaya biraz daha fazla sarılıyor. Buda beni mutlu ediyor.

   Aşk-ı niyazlarımla...


Metin ÖZDEMİR







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder