12 Temmuz 2013 Cuma

ZALİMİN DEĞİL, MAZLUMUN SESİ OLMAK

   
Zalimin değil, mazlumun sesi olmak.

   Öyle bir toplum düşünün ki her dönemde , asimilasyon ve yok etme politikalarıyla katledilmiş, öldürülmüş, kıyımlara uğramış, kanlı cellatların boyunlarına taktığı yağlı ilmekler de son nefesini vermiş, ama hiç bir zaman nefesini yitirmemiş. Hep zulme karşı durmuş, susmamış, yok edilmeye çalışıldıkça bir ölmüş, bin dirilmiş savaş meydanlarında, yangın yerlerinde...

   Alevi toplumunun kara yazgısı mıdır? Kızılbaşlığın mücadeleci yapısından mıdır? bilinmez ama, her devirde bir "Yavuz" çıkmıştır karşılarına.

   "Yavuz" adı Aleviler'in tarihinde ve zihinlerinde, Çaldıran ovasından başlayarak Kızılbaşları kılıçtan geçiren, 40 bin Alevi'yi katletmiş, canlara kıymış birini canlandırır. Gerek saltanat, gerek hırs, gerekse beslenen kin ve nefretin birikimiyle atasına, kardeşlerine, evlatlarına ve yeğenlerine saltanat hırsıyla saldıran eli kanlı "Yavuz Selim" Alevileri katletmekten de geri kalmamıştır. Üzerinden yüzlerce yıl geçmiş olmasına rağmen bu katliamlar Alevilerin yüreklerinden hiç çıkmadı.

   "Yavuz Sultan Selim" deyince Alevilerin beyinlerinde ve tarihi gerçeklerde yer etmiş olan isim, bugün yeniden iktidar tarafından gündeme getirilmiştir. Alevilerin sinir uçlarıyla oynanmaya devam edilmekte. Alevi toplumunun rahatsız olduğu, "bize zulüm etti, bizi katletti" dediği Yavuz Sultan Selim isminin İstanbul'da yapılacak olan üçüncü köprüye verileceği açıklandı. Yapılan temel atma töreninde son dakikada Cumhurbaşkanı'nın eline tutuşturulan kağıtta "Yavuz" yazıyordu. Onun bile son anda öğrendiği bu isim, belli çevrelerin isteği üzerine belirlenmiş bir isim midir?

   Seçim meydanlarında Alevileri yuhalatan zihniyet, "Yavuz Sultan Selim" ismini de bilerek ve kasıtlı olarak, Alevi toplumuna dayatmaktadır. Buda Alevilerin kafasında soru işaretlerine yol açmaktadır.

   Şu açıkça ortadadır ki Aleviler, "Yavuz Sultan Selim" isminin Türkiye'de yaşayan milyonlarca Alevi'nin bulunduğunu, özellikle İstanbul'da yoğun olarak yaşayan Alevilerin her gün gözlerinin içine sokulmasından rahatsız olacaktır. Alevi toplumu net olarak, "Yavuz'u istemiyor."

   İstanbul'da yapılacak olan üçüncü köprüye "Yavuz" isminin verileceğinin açıklanmasından sonra , Alevi toplumu ve aydın, demokratik çevrelerin tepki göstermesine rağmen iktidar hiç bir şekilde geri adım atmamıştır. Fakat bunun karşılığında "Hacı Bektaş Veli" ve "Pir Sultan Abdal" gibi Alevi önderlerinin isimlerinin üniversitelere verileceğini açıkladılar.

   Bu bir kandırma çabasıdır, Muaviye oyunudur. Zalimle mazlum hiç bir şekilde yan yana getirilemez.

   Yavuz'da bizim, Şah İsmail'de bizim diyenler ve "Yavuz adını köprüye verelim. Üniversitelere de Hacı Bektaş Veli'yi, Pir Sultan Abdal'ı koyalım." demek riyakarlıktır, iki yüzlülüktür. Bu kabul edilemez bir söylemdir.

   Bundan yirmi yıl önce Sivas'ta Madımak Oteli'nde gerici yobazlar tarafından diri diri yakılan 35 canla, onları yakmaya çalışırken otelde ölen diğer iki kişinin adını, Madımak Oteli'nin yerindeki kebapçıyı, "Sivas İl Özel İdaresi Bilim ve Kültür Merkezi" olarak adlandırdıkları yerde, bir arada aynı levhada tutmaya çalışmaktadırlar. Zalimle, mazlum yan yana durmaz. Yakanla yananı aynı yerde tutan zihniyet, katleden katillerle, katledilen canları bir arada tutmak akıl almaz bir durumdur. Köprüye "Yavuz" diyelim. Bir kaç üniversiteye de Alevilerin adlarını veririz demek, aynı buna benzemektedir.

   Sözde bilim ve kültür merkezinde katillerin isimlerinin, katlettiklerinin, canlarımızın adlarının yanına yazmaları canımızı nasıl incitiyorsa, elini Kızılbaş kanında yıkayan Yavuz'un adını Türkiye'nin en büyük kentinde bir köprüye vermek büyük bir yanlış olacaktır. Bu hiç kimse arasında bir barış ve kardeşlik köprüsü olmayacaktır.

   Aleviler başta olmak üzere, demokratik kitle örgütleri bu yanlışa dur demek için bir araya gelmelidir. Dünün yanlışı, bugünün doğrusu olamaz. Bu yanlıştan tez zamanda dönülmesi gerekir. Alevilerin yaralı yürekleri bu isimle bir kez daha yaralanmıştır. Toplumun bütün kesimlerini kapsayacak, kimsenin gönlünü incitmeyecek ve Türkiye'ye yakışacak bir isim verilmelidir.

   "Yavuz elinde kesilenler" bu köprüden geçmek istemiyorlar...

Zalimin değil, mazlumun sesi olmak.

Metin ÖZDEMİR





6 Temmuz 2013 Cumartesi

BARIŞIN DİLİ ALEVİLER


Barışın Dili Aleviler

   Anadolu'nun eski ve köklü bir inanç kitlesi olan Aleviler, yaşadıkları coğrafyada hep huzur ortamı içerisinde olmayı, bütün etnik kökenlerdeki ve inançsal yapıdaki herkesin barış içerisinde bulunmalarını amaç edinmişlerdir. Her devirde barıştan, birlikten ve beraberlikten yana tavır sergilemişlerdir. Ezilmiş, horlanmış, yok sayılmışlar fakat, yinede hep dik durmuşlardır.

   Aleviliğin gelmiş geçmiş tüm uluları her zaman haklının, güçsüzün ve ezilenin yanında olmuşlar. İnançları ve ilkeleri uğrunda kendi canlarını ortaya koymuşlardır. Alevilik; "demirden bir leblebi" gibi çetin ve zorlu bir yoldur. Bu yolu yürütenler hep zor koşullarda yaşamışlar ve hiç bir zaman doğrulardan taviz vermemişler.

   Alevilik etnik bir kökene değil, inanç temeline dayanan bir yoldur. Alevilik; ozanın tabiriyle, bir sevgi dinidir, barışın dilidir. Çeşitli etnik kimliklere ve farklı örgütlenmelerin içerisine hapsedilmeye çalışılan Alevilik, evrensel değerleri olan bir öğretidir. Bu öğreti dar kalıplar arasına sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Ama bu kültür, dar kalıplara sokulamayacak kadar hoşgörü içeren bir inanç sistemidir. Bu nedenle, Alevilik evrenseldir.

   Aleviler her koşulda barışın ve sevginin türküsünü söylemişlerdir. Bunu da hiç bir kesimin zorlamasıyla değil, kendi dünya görüşlerinin gereği olarak yaparlar. Alevi önderleri ve Aleviliğin yol ehli canları hiç bir kimseyi dilinden,renginden, dininden ve inancından dolayı sorgulama yada yargılamaya kalkışmazlar.

   Her devirde ezilen ve hakları ellerinden alınanlar Alevilerin bugünde ayrımcılığa ve asimilasyona uğramaktadırlar. Alevilerin hakları her zaman olduğu gibi günümüzde de yok sayılmaya, iradeleri ellerinden alınmaya çalışılmaktadır.

   Bunca haksızlığa uğrayan Aleviler, her zaman toplumsal barış ortamı istemişlerdir. Önce karşısındaki insanın hakkını gözetirler. Artık bu duyarlılığı Aleviler kendileri içinde bekliyorlar. Yaşadıkları coğrafyaya sevgiyi ve barışı gönülleri kazanarak getiren yol önderlerinden öğrendiklerini topluma yansıtan Aleviler, herkesin içerisinde olacağı bir toplumsal barış ortamı istemekteler ve artık yok sayılmadan kabul görmek istiyorlar.

   Alevilerin geçmişi ve hatta bugünü de "katliamlar tarihi" olarak görülmektedir.  Bu doğru bir tespittir. Aleviler tarih boyunca baktığımızda, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hep kırıma uğramış, canları yakılmış, asılmış, ezilmiş bir ezilenler bütünüdür.

   Yakın tarihte de Maraş, Çorum, Sivas ve daha niceleri gibi can kırımlarına, toplu katliamlara maruz kalmışlardır. Yok edilmişler ama yok olmamışlardır. Hiç bir zaman can kıyma yanlışına düşmemişlerdir. Hiç bir Alevi, uğradığı haksızlık karşısında, Hakkın yarattığı bir candan öç almak, gibi bir hataya düşmemiştir. Aleviler sonuçları ne olursa olsun her koşulda barıştan yanadırlar. Bu sebeple şimdiye dek çok fazla bedel ödemişlerdir. Bugünde bedel ödemeye devam ediyorlar.

   Eşit yurttaşlık haklarının kendilerine verilmesini isteyen Alevi toplumu, her koşulda barışı ve demokrasiyi savunur. Sadece bunu kendilerine değil, bütün yurttaşlara eşit şekilde istemektedirler. Çünkü toplumsal bir barış bütün insanlığı ancak rahata eriştirebilir.

   Hakları gözardı edilmeden, yok sayılmadan eşit yurttaşlık talebinde bulunan Aleviler herkesin eşit haklara sahip olmasını istiyorlar. Öğretisi, inancı ve kültürüyle barışa, özgürlüğe ve demokrasiye özdeş bir toplumsal yapısı olan Aleviler, bütün kesimlerin eşit yurttaşlık haklarına sahip olması gerektiğini, her bireyin düşüncesi, inancı ve etnik kökeni ne olursa olsun eşit haklara sahip olması gerektiğine inanırlar ve bu yolda örgütlü mücadele ederler.

   "Yetmiş üç millete bir nazarla bakınız." "Hiç bir milleti ayıplamayınız." diyen Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin yolundan giden Aleviler, herkes için eşit haklar istiyorlar ve kendilerinin hep yok sayılmış, gözardı edilmiş olan haklarını istiyorlar.

   Barışın, demokrasinin ve özgürlüğün susmayan dili olan Aleviler, her dönemde ve her koşulda barıştan yana olacaklar. İnsanı ve insan haklarını savunmaya devam edeceklerdir...


Barışın Dili Aleviler


Metin ÖZDEMİR


Barışın Dili Aleviler - Metin ÖZDEMİR







1 Temmuz 2013 Pazartesi

ANTALYA'DA SİVAS KATLİAMINI ANMA ETKİNLİĞİ

   
Antalya'da Sivas Katliamını Anma Etkinliği

   Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal Anma Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nde 35 canımızın gerici yobazlar tarafından katledilmesiyle sonuçlanan olayların 20. yıl dönümünde Antalya'da, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya Şubesi ve Halkevleri Antalya Şubesi tarafından ortaklaşa düzenlenen "Sivas Şehitlerini Anma etkinliği" Atatürk Kültür Merkezi anfisinde gerçekleştirildi.

   Sivas şehitleri anısına saygı durşunda bulunulmasının ardından, konuşmalara geçildi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya Şubesi adına konuşan Başkan Selçuk Akpınar; "Dün Sivas katliamını yapanlarla, bugün iktidarda bulunan zihniyetin arasında bir fark olmadığını belirterek, Sivas katliamının yirminci yılında şehitlerimizi saygıyla anıyoruz" dedi.

   Halkevleri Genel Merkez yürütme kurulu üyesi Kutay Meriç'te yaptığı konuşmasında, Hükümet, Gezi direnişi sırasında, alanlarda olan ve direnişe katılan Alevileri kandırma çabasına devam etmek için, on yıldır bitiremedikleri "Alevi açılımı" sürecini yeniden gündeme getirdiklerini dile getirdi. "Alevi açılımı yapanların önce katliamlarla yüzleşmeleri gerektiğine dikkat çekti.

   Etkinliğe katılanlar sıkça "Sivas'ın ışığı sönmeyecek" , "Sivas'ı yakanlar, Akp'yi kuranlar" , "Her yer Taksim, Her yer direniş" sloganları attılar.

   Yapılan konuşmaların ardından, Antalya Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Semah Ekibi'nin döndüğü semahlar ilgiyle izlendi. Antalya Halkevi Müzik Topluluğu'nun sunduğu dinletiden sonra katliamın görüntülerinin yer aldığı sinevizyon gösterimiyle etkinlik sonlandırıldı.

Metin ÖZDEMİR