16 Kasım 2013 Cumartesi

YUSUF DEDE SULTAN

   
Yusuf Dede Sultan - Metin ÖZDEMİR

   Erenler yurdu Anadolu'da kadim bir inanç olan Alevilik, ozanın; "Çıktım Horasan'dan sökün eyledim. Şam'da kul Yusuf'u görmeye geldim..." dizelerinde olduğu gibi, Horasan üzerinden Anadolu'ya gelen ulu bilgelerin, erenlerin, evliyaların öğretilerini yaydıkları topraklardır.

   Anadolu topraklarında Afyonkarahisar ve Sandıklı bir erenler diyarıdır. Sandıklı'ya 8.km uzaklıkta olan Akin Köyü'nde türbesi bulunan Yusuf Dede Sultan'ın Horasan Erenlerinden olduğu bilinmektedir.

   Yusuf Dede Sultan'ın Sandıklı'da, eski adıyla Çayköy'de (şimdiki Yunus Emre Mahallesi) türbesi bulunan Yunus Emre, Selçik Köyü'nde türbesi bulunan Sarı Dede Sultan, (Sarı Selçuk Dede) ve Koçgazi Köyü'nde türbesi bulunan Koçgazi Baba'yla çağdaş olduğu tahmin ediliyor. Erenlerin serçeşmesi Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya aktardığı ışık bu kez Sandıklı'nın Akin Köyü sınırlarında "Yusuf Dede" donunda baş göstermiştir. Horasan erenlerinden olduğu bilinen Yusuf Dede Sultan, Hacı Bektaş Veli öğretisinin bir temsilcisidir. Sandıklı'daki çağdaşları Yunus Emre, Sarı Dede Sultan, Koçgazi Baba gibi daha nice "ışık eriyle" muhabbete hem hâl olan Yusuf Dede Sultan, mekanını Sandıklı'nın Akin Köyü'ne kurmuştur.

   Akin Köyü'nün girişinde makamı bulunan Yusuf Dede'nin mekanı Alevi-Bektaşi öğretisindeki inanca göre; Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya attığı kuru asâdan yeşeren, filizlenen dut ağaçlarıyla kaplı bir avlu içerisinde, üzeri açık yatır halindedir. Binlerce yıldır Anadolu'da boy veren bu öğreti gibi, asırlık bu dut ağaçları da bu inancın, öğretinin, kültürün bir simgesidir adeta. Evrenin gizlerini dışa vuran tabiat bu kez bu dergahta yeşermiştir.

   Yusuf Dede Sultan, etrafı taş duvarlarla örülmüş bir bahçe içerisinde, yüzlerce yıllık dut ağaçlarının altında, eşi Satı Sultan ile birlikte yan yana karşılamaktadır dergaha gelen mihmanlarını. Kabirlerinin üstü eskiden taşlarla örülü iken, daha sonra betondan yapılmıştır. Yaptırılan bu mezarların taşlarına "Horasan Erenlerinden Hz. Yusuf" ve "Horasan Erenlerinden Hz. Yusuf'un eşi Satı Ana" yazdırılmış.

   Yusuf Dede'nin yaşamı hakkında kesin bilgiler yoktur. Yusuf Dede Sultan, inanan canların gönüllerinde yer etmiş bir Anadolu erenidir. Yusuf Dede'nin bulunduğu mekanın erenlerin ziyaret yerleri ve türbeleriyle çok yakın olması sebebiyle bir toplanma yeri olduğu düşünülmektedir. Sandıklı yöresindeki türbe ve ziyaret yerleri göz önünde bulundurulduğunda eşi ile türbesi yan yana bulunan az sayıda eren-evliyadandır. Bu duruma genellikle Alevi-Bektaşi dergahlarında rastlanmaktadır. Böylelikle Yusuf Dede Sultan'ın eşinin de yüce bir kişiliğe sahip olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Alevi-Bektaşi inancında "er, erden seçilmez..." ve "aslanın, dişisi de aslandır..." diye söylenir. Alevi inancında kadın-erkek farkı yoktur. Her kişi bir candır...

Yusuf Dede Sultan - Metin ÖZDEMİR

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'nın, halkın gönlündeki yeri çok büyüktür. Çocuğu olmayan aileler buraya gelerek Hak'tan dilek dilerler. Sandıklı çevresinde eskiden beri erkek çocuklara Yusuf, kız çocuklara Satı ve Safiye isminin yoğun olarak verilmesinin sebebi budur. Türbe ziyaretlerinde görülen dilekte bulunmak, adak adamak, mum yakmak ve bez bağlamak gibi ritüeller burada da yaşatılmaktadır. Yusuf Dede Sultan'ın türbesinin dut ağaçlarıyla kaplı olması da bu mekana ayrı bir duygu katmaktadır. Bu kara dutların şifa olduğuna, dertlere derman olacağına inanılır. Dutların olgunlaşmasıyla türbeye akın akın ziyaretçi gelmektedir. Özellikle yakın köylerde, harmanı kaldırdıktan sonra sonra Yusuf Dede'ye adağa gelmek bir gelenek halini almıştır.

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'yı ziyarete gelenler burada adaklarını keserler. Kazanlar kaynatılarak, lokmalar pişirilir. Gelen canlar bu adaktan hep birlikte yerler. Genellikle kesilen adağın burada pişirilerek, türbenin bahçesinde yenilmesine dikkat edilir. Özellikle Alevi inancını Sandıklı yöresinde yaşatan tek köy olan Selçik Köyü'nde bir gelenek haline gelen, "Yusuf Dede'ye adak" eskiden yolmaların bitmesinin ve harmanın kaldırılmasının ardından kalabalıklar halinde gerçekleştirilirmiş. Akin Köyü'ne Yusuf Dede'ye ziyarete gelenler dualar eder, dilekte bulunurlar. Kesilen adakların pişirilerek yenmesiyle birlikte, en önemlisi de türbenin dutundan nasibini almaktır. Genç yaşlı Yusuf Dede'yi ziyaret eden herkes burayı büyük bir inançla sahiplenirler. Bir sonraki yıl yeniden gelebilmek özlemiyle bu kutsal mekandan ayrılırlar...

   Yusuf Dede Sultan ve Satı Ana'nın, Anadolu'da canların gönüllerine yaydıkları bu aydınlık, bugünde bu topraklarda canlı tutulmaktadır. Yusuf Dede'nin aradığı asâsından filizlenen, yeşeren dut ağaçları gibi Anadolu'daki bu inançta hep canlı kalacaktır. Mevsimi boyunca ziyaret eden her cana nasip olan ve her canlıya yeten bu dutlar gibi, bu topraklarda bereketlidir. Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya yaydığı bu inancı canlara eriştiren Yusuf Dede'ler her devirde var olmuştur. Yusuf Dede'nin yanında olan Satı Ana'lar da hep var olmuştur. Bu öğreti kadın-erkek farkı gözetmeksizin, can gözüyle bakanların ışığıyla yaşatılmıştır.

   "Erkek, kadın sorulmaz muhabbetin dilinde. Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda kadın, erkek farkı yok. Eksiklik, noksanlık senin görüşlerinde..." diyen Hünkâr'a ve ardıllarına aşk olsun...

Metin ÖZDEMİR



Serçeşme Dergisi / Mart 2014 / 7.Sayı Serçeşme Dergisi / Mart 2014 / 7.Sayı








1 Kasım 2013 Cuma

ÖRGÜTLENME SÜRECİNDE ALEVİLER


Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

   Türkiye'de eşit yurttaşlık hakkı isteyen kesimlerin başında gelen Alevi toplumunun demokrasi ve özgürlük mücadelesi, Cumhuriyet döneminden bugüne kadar yakın tarihimizde ses getiren, uzun soluklu bir mücadele sürecidir.

   Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte, Osmanlı'nın ümmetçi anlayışından kurtulan, toplumun diğer kesimleri gibi Aleviler'de birey olmuşlardır. Her ne kadar, halen eşit yurttaş olma mücadelesi veriyor olsak ta...

   Alevi-Bektaşiler, Mustafa Kemal'e Kurtuluş Savaşı' nda ve Cumhuriyet'in ilan edilmesinde destek verdiler. Padişahın ümmetçi anlayışına karşı, Mustafa Kemal'in "halkçı" Cumhuriyet yönetimini ve devrimlerini desteklediler. Lâkin, tekke ve zaviyelerin kapatılması için çıkarılan kanundan en çok etkilenen ve zarar gören Alevi-Bektaşiler oldular. Bu kanun Alevilerin aleyhinde işlemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı' nın kurulmasıyla Alevilerin asimilasyona maruz kalma dönemi hızlanmıştır. Mustafa Kemal'in kazandırdığı laiklik ilkesini savunan Aleviler, laiklikten yeterince yararlanamadılar.

   Cumhuriyet tarihinde ilk Alevi-Bektaşi örgütlülüğü, 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlükçü anlayışla kendini ifade etmeye ve sesini duyurmaya başladı. İlerici ve demokrat Alevi aydınları, yazar, akademisyen ve öğrenci çevreleri Alevi bildirgeleri yayınladılar. Alevi örgütleri varlık göstermeye başladı. Alevi-Bektaşi inancı üzerine yazıların, kitapların yayınlanması hız kazandı. Alevilik adına gazete ve dergiler çıkarıldı.

   Aleviler siyaset sahnesinde ilk olarak, Türkiye Birlik Partisi adı altında partileştiler. Siyaset alanında Aleviler olarak birlik olmayı başaramamış olsa da, özellikle sol siyasette demokrasi mücadelesi vermeyi bireysel olarak sürdürüyorlar. Özellikler yetmişli yıllarda devrimci mücadele içerisinde yer alan Aleviler, sosyalist düşünce toplulukları ve devrimci yapılanmaların içinde oldular. Hak ve özgürlük mücadelesinde hep önde olan Alevi gençleri, birer devrimci olarak politik duruş sergilediler. Bu yine böyle devam etmektedir. Doksanlı yıllarda Demokratik Barış Hareketi adıyla partileşme çalışmalarına yeniden başlayan Aleviler, Barış Partisi adıyla yeni bir siyasi parti kurdular. Fakat yine tabandan yeterli destek sağlanamadı.

   Seksenli yıllardan önce yaşanan Maraş, Çorum gibi katliamların yaşandığı dönemlerde devrimci olduğu bilinen canlarımız, özellikle Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Alevi kimliklerinden dolayı katliamlara maruz kaldılar. Bunun sonucunda canlarından, mallarından oldular. Evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kaldılar. Alevilerin büyük kentlere göçü böylece dahada hızlandı.

   Avrupa'nın bir çok ülkesine işçi olarak giden Aleviler, orada birlik olarak zamanla Türkiye'deki Alevi hareketini de özendirecek, örnek olacak düzeyde, ülke ülke, şehir şehir örgütlendiler. Aleviliği ve inançlarını Avrupa'da yaşatmaya devam ediyorlar.

   Aleviler yetmişli yıllarda yaşanan siyasal olaylarda, hak ve özgürlük mücadelesinden yana tavır takındılar. Askeri darbeler ve devletin Aleviler üzerinde artan asimilasyon politikalarına karşın dik duruş sergilediler. Seksenli yılların sonlarına doğru çoğalmaya başlayan demokratik Alevi örgütleri, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş halk kitlelerinin bu dik duruşuna ortaklık, önderlik, yoldaşlık etmeyi amaçlayarak kurulmuşlardır. Alevilerin taleplerini demokratik yollarla mücadele ederek, kültürümüze ve inancımıza sahip çıkılması amaçlanmaktadır. Bu kurumlar Alevileri temsil eden, Alevilerin içinden olan kişiler tarafından, kendi olanaklarıyla kurulmuş olan dernek, vakıf gibi örgütlerdir.

   Alevilerin, Sivas Katliamı'nı yaşadıktan sonra daha örgütlü hale geldiği ve seslerini daha çok yükselttiği bilinen bir gerçektir. Alevilerin verdiği demokrasi mücadelesi, eşit yurttaşlık hakkı talepleri, Madımak'tan sonra daha bilinçli bir, örgütlü toplum olma yolunda ilerleme kat etti.

   Demokratik Alevi örgütleri ve Aleviler hep halktan yana bir tavır sergilerken, iktidar destekli olduğu bilinen, Alevi toplumunun önderliğine ve temsilciliğine soyunan diğer kuruluşlarsa, her dönemde hükümetlerden yana, asimilasyoncu ve inkarcı bir yapı içerisinde yer aldılar.

   Alevilerin hakları söz konusu olunca meydanlarda ve demokratik mücadelede görünmeyen devlet destekli bu kurumlar, kapalı kapılar ardında asimilasyona ortak olarak, cemaatlerle ve iktidar kanadıyla el sıkışarak "eşit yurttaşlık mücadelesi" veren kurumları da adeta birer 'terör örgütüymüş' gibi damgalamaya çalışıyorlar.

   Bir gerçek ortadadır ki, Cumhuriyetle başlayan Alevi örgütlenmesi günümüzde iki koldan ilerlemektedir. Birisi Alevi toplumunun çoğunluğunun temsil edildiği ve desteklediği demokratik Alevi kurumlarıdır. Dernekler, vakıflar ve federasyonlardan oluşan bu örgütlü yapı her alanda, Alevi dergahlarıyla da beraber olarak Alevi toplumunun hakları için mücadele ederek, alanlarda, meydanlarda sesini yükselten, kurultaylar düzenleyen, barıştan ve demokrasiden yana olan Alevi hareketidir. Tabi ki bu örgütlülük, Avrupa'daki Alevi kurumlarıyla birlikte hareket etmektedir. Alevilerin bu örgütlü kanadı iktidar tarafından sakıncalı olarak görüldüğü için, hiç bir şekilde muhatap alınmıyor. Bu sebeple iktidar, kendi gibi düşünen muhataplar aramakta yada kendi muhataplarını yaratmaktadır.

   İktidarın kendi gibi düşündüğünü bildiği kurumları muhatap alması ve Alevileri sadece bu kurumların temsil ettiğini yansıtması karşılıklı bir çıkar ilişkisidir. İktidar kendisi gibi düşünen Alevileri yaratmak için, önce kendi gibi düşünen Alevi kurumları yaratmaya başladı. Cem Vakfı'da bu amaçla kurulmuş vakıflardan dır. "Cem Vakfı' nı biz kurdurduk" diye resmi ağızların itiraf ettiği bir kuruluştur. Bu yüzden Cem Vakfı' nın bu icraatları, kuruluş amacının gereğidir.

   Demokratik Alevi örgütleri, Diyanet İşleri Başkanlığı' nın tamamen kaldırılması gerektiğini, Diyanet'in laikliğe aykırı bir kurum olduğunu söylerken, devlet destekli olarak kurulduğu bilinen Cem Vakfı gibi kuruluşlar, Alevilerin Diyanet'de temsil edilmesi gerektiğini, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir Alevilik masasının kurulması gerektiğini savunuyorlar. Bu amaçla federasyonlar kurarak, Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı adı altında Diyanet taklidi bir yapılanma içinde oldular. Kurdukları bu Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nı, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlayarak, bir 'Alevi Diyaneti' oluşturma niyetindedirler. Girdiğimiz Muharrem ayında da Diyanet İşleri Başkanlığı ve Cem Vakfı el ele vererek, Avrupa'ya dede gönderme telaşı içindeler.

   Birde AKP tarafından yandaş bularak kendi elleriyle "Anadolu Alevi" dernekleri ve vakıfları kurdurarak kendi muhataplarını yaratıp, düzenledikleri 'Alevi Açılımı' çalıştayların da kendilerine yandaş yarattılar. Tamamen AKP eliyle desteklenerek kurulan bu çakma kurumların Alevi hakları ve Alevi mücadelesinde hiçbir talebi olmadığı, iktidarın borazanlığını yaptığı açıktır. Bu çakma kurumlar hiç bir şekilde Alevileri ve Aleviliği temsil etmemektedir.

   'Alevi Açılımı'na destek veren ve "Muharrem İftarı" adı altında, yine Alevi öğretisinde yeri olmayan işler yaparak kendilerini belli ederken, doksanlı yıllarda Alevileri bölmek için kurulduğu net olarak söylenen Cem Vakfı, Muharrem ayı için Diyanet ile işbirliği yaparak, Türkiye'den Avrupa'ya iktidar patentli dedeler gönderiyor. Bunun amacının Avrupa'da örgütlü olan Alevi bütünlüğünü kırmak olduğu biliniyor. Yoksa, Türkiye'de Alevilerin taleplerine kulaklarını tıkayan iktidar, Avrupa'daki Alevileri neden düşünsün. İktidarın kendisi için sakıncalı olarak gördüğü Avrupa'daki örgütlü Alevi yapısına müdahale etme isteği şimdi, Diyanet özentili kuruluşlar tarafından destekleniyor.

   Alevilerin eşit yurttaşlık haklarının kazanılması için mücadele veren kurumlar bir tarafta, her devirde iktidardan yana olan kuruluşlar diğer taraftadır.

   Bin yıllık bir barış ve kardeşlik projesi olarak gündeme getirilen "Cami-Cemevi-Aşevi" projesi adı altında Alevilerin yüzyıllardır uğradığı asimilasyona bir katkıda içimizden, bir Alevi kurumu olduğunu söyleyen Cem Vakfı tarafından, iktidar-cemaat işbirliğiyle, Alevi toplumuna dayatılmak isteniyor. 1800'lü yıllardan itibaren Alevi-Bektaşi dergahlarının yanına ötekileştirme amaçlı olarak inşa edilen camileri, "bakın cami ile dergahlar bir arada" diye örnek göstererek, kendi elleriyle "cami-cemevi-aşevi" adıyla yeni bir bina inşa etmek isteyenler, aslında yeni bir asimilasyon projesi inşa etmektedirler. Bu yalanlarla toplumu kandırma çabasında olanlar, tarih sahnesinde sadece kendilerini kandırırlar.

Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

   Kasım ayı başında İstanbul'da iki etkinlik yapılacak. Birisi 2 Kasım 2013 Cumartesi günü Bostancı Gösteri Merkezi'nde yapılacak olan, Cem Vakfı tarafından düzenlenen "6. Anadolu İnanç Önderleri" toplantısı gerçekleştirilecek. Alevilerin hiç bir talebini kabul etmeyen ve eşit yurttaşlık haklarını tanımayan Cem Vakfı'nın bu davetine katılacak olan, gerçekten yol ehli olan dedelerimizi ve rehberlerimizi Cem Vakfı ve Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nın teslimiyetçi anlayışından kurtarmalıyız. İçinde Hak Muhammet Ali ve On İki İmam aşkını yaşayan "dedelerimiz" bu oyuna gelemeyeceklerdir. Alevi toplumunun yol önderlerinin yanı, hoca efendilerle yarenlik edenlerin değil, Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı'dır. Serçeşme'dir.

   3 Kasım 2013 Pazar günü ise Kadıköy'de, Alevi Bileşenleri tarafından düzenlenecek olan miting, asimilasyona ve inkarcılığa karşı bir haykırış olacaktır. Eşit yurttaşlık haklarını yeniden talep edecek olan Alevi toplumu 3 Kasım'da Kadıköy'de olacaktır. Aleviler, Türkiye'nin her yerinden İstanbul'a gelerek haklı taleplerini dile getirecekler. Alevilere ve demokrat çevrelere düşen görev bu mitingi düzenleyen Alevi kurumlarının yanında olmak, Alevileri ve Aleviliği kendi kaderine terk etmemektir.

   Alevilerin kurumsallaşmış örgütleri, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık haklarını savunmasına yoldaşlık eden örgütlerdir. Alevi-Bektaşilerin Serçeşmesi, Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy, Alevi-Bektaşilerin mürşididir. Alevi-Bektaşi toplumunun inanç önderi olan Veliyettin Ulusoy, Alevilerin inanç yönünden birliğini sağlamaya çalışarak "Dergah'ta Birlik" adıyla toplantılar düzenlemektedir. Türkiye'deki Alevi-Bektaşilerin inanç ve düşünce birliğini sağlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla kurulan Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı'da Alevilerin birlik olmaları yönünde çalışmalar yürütmektedir.

   Alevi-Bektaşilerin yeri yol düşkünlerinin değil, yol evlatlarının yanı olmalıdır. Başta Alevi kurumları olmak üzere, tüm Alevi kesimlerini "Serçeşme" etrafında "Dergah'ta Birlik" olmaya çağırıyoruz. O zaman Hünkâr'ın dediği gibi; "Bir oluruz, iri oluruz, diri oluruz..."

   Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar gelişerek ve yükselerek gelen Alevi hareketi eksiğiyle fazlasıyla, örgütlenme sürecinin ileri bir noktasındadır. Alevileri bu örgütlü yapıya sahip çıkarak, kendi bireysel ve toplumsal haklarına sahip çıkmaya, 3 Kasım'da Kadıköy Mitingi'nde her türlü asimilasyona ve ayrımcılığa karşı çıkmaya davet ediyoruz.

   Kadıköy Meydanı, 3 Kasım'da "cami-cemevi-aşevi" adı altında Alevileri eritmeye çalışanlara karşı, yeryüzünü Hak'kın mabedi, insanın gönlünü Hak'kın mihrabı bilenlerin meydanı olacaktır. Tüm canları bu meydanda cem olmaya, birlik olmaya çağırıyoruz. Çünkü Alevilerin hem inançta, hem siyasette, hem de mücadelede birlik olmaya ihtiyacı var.

Örgütlenme Sürecinde Aleviler - Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR