23 Eylül 2015 Çarşamba

FİKRET OTYAMI UĞURLADIK


Fikret Otyam'ı Uğurladık - Metin ÖZDEMİR

9 Ağustos’ta Hâkka yürüyen Gazeteci, Yazar, Ressam Fikret OTYAM için, 10 Ağustos 2015 günü Saat 17:00’ de Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Antalya Şubesi Cemevi’nde Hâkk’a yürüme erkânı gerçekleştirildi.

Hâkk’a yürüme erkânına başlamadan önce, Mehmet TURAN Dede canlara şöyle seslendi. “Fikret OTYAM’ın güzel canları, o koca adamın yiğit insanları, bugün o güzel insanı aramızdan bedenen uğurlayacağız. Ama can varlığı hep beraber bizle olacak… Bu programı ona göre bir düzenlemeyle sizlerle buluşturuyoruz. Kendi arzusu ve isteği üzerine Fikret Baba’yı uğurlama törenimiz Alevi düsturuna göre yerine getirilecektir. Biliyorsunuz Fikret Baba Alevisi, Sünnisi bütün insanlığa kucak açan, bütün dünyaya mâl olmuş, çok değerli bir kimlik. Ve Fikret Baba’nın bu isteğini yerine getirirken bizler, nasıl Sünni canlarımızın, başka inançtaki canlarımızın, bir can Hakkâ yürüdüğünde hizmetlerinde, varıp onların hizmetlerine katılıyorsak, onlara aynı saygıyı duyuyorsak, sizlerinde bugün burada yapacağımız hizmete aynı sevgi ve saygıyla katılacağınızdan eminiz. Bizler canımızı değerli dostların deyişleri, nefesleri, semahlarıyla uğurlayacağız. Hepinizin gül yüzüne aşk olsun.”

Mehmet TURAN Dede’den sonra sözü alan, Devrim KARASOY canlara şöyle seslendi. "Mustafa Kemal Cumhuriyetinin aydınlık kalemi, erenler kelamı, Anadolu’nun sevda yüklü ustası. Zor günlerin teslim alamadığı bilincin sahibi, üretkenliğin bilgesi, canlar canımız, pirimiz Fikret OTYAM merhaba… Seni uğurlamak için değil bir araya gelişimiz, bize bıraktığın güzelliklerle selamlayacağız seni. Aşkı niyazlarımızla kucaklaşacağız seninle. Toroslar’dan, Beydağları’ndan, Ankara’dan esen rüzgarları getirdik sana. Harran Ovası’nın mor benkli keçileri, mühür gözlüleri ve aslanlarla ceylanları durur saflarımızda.

Borçludur Van’da çıplak ayak, kar üstünde yürüyen kız çocuğuna borcu vardır. Posof’ta portakal portakal diye ölen küçük Feride’ye. Ve birde Kilis’te mayından paramparça olan Mustafa’ya, Urfa’nın ceylan gözlü kadınlarına, kökleri Harran Ovası’ndan, Kayseri’nin Karaözü’ne, oradan Van’a, Adıyaman’a uzanır.

Tepeden tırnağa aydınlıkçıdır. Yaşam enerjisiyle, dik duruşuyla aydınlığın esin kaynağı, çınarıdır. Doksan yıllık hayatına yüze yakın sergi, binlerce fotoğraf, onlarca kitap sığdıran üretim ustasıdır. Teslimiyet yoktur, umut vardır kaleminde, fırçasında, çektiği her karede, yazdığı her satırda, fırçasının ucundaki yeşilinde kırmızısında vicdan vardır. Ahmed Arif’in deyimiyle; objektifi yüreğine takandır. Gazeteciliği tercih ederken de vicdanının sesini dinler. Halkın yemeksizlikten kırıldığı, ilaç fabrikalarının bombalandığı, uyuzun bitin kol gezdiği, İkinci Dünya Savaşı yıllarında tercihini yapmıştır. “İnsanlara ayna tutacak bir mesleğim olsun istedim.” Yıllar boyu yılmadan, usanmadan Anadolu’yu yansıtır.

Ve turna misali can yoldaşı Filiz OTYAM’la omuz omuza sürer gider mücadelesi. Anadolu’nun güzel insanlarıyla verdiği uğraşı; “daha namuslu bir düzen ve yaşam savaşı” diye anlatır. Onun için bu doğrusuna inat der. Bu savaş, göçebe Beritan aşiretinin toprağa kavuşması içindir. Bir harf öğrenmek için yaşamına son veren Malatya’nın Körsüleyman Köyü çocukları içindir. Zulme uğrayan Alevi canlar içindir. Yüreği bir buçuk kilometrecik asfalt yol yol diye doğuma yetişemeyen kadınlar için atar. Kızamıktan kırılan bebekler için... Ağanın zulmünden inleyen köylüler içindir. Yılmadan, usanmadan kalemiyle savaşır. O bir aydınlık savaşçısıdır. Ve erenler kelâmıdır Otyam Baba, turap ehlidir.

Sizinle paylaşacağımız gülbeng yine onun kelâmıdır. Ağulardan süzülmüştür. Çok geçirmiş, çok görmüş ustamızın kelâmıdır bu gülbeng.

Bismişah… Allah Allah… Ey canlar, günleriniz hayır ola. Hayırlar feth ola. Şerler def ola. Meydanımız abad, gönüllerimiz meshur ola. Çoktan çok, azdan az namuslu bir vergi düzeni ile, hakça paylaşımla, emeğe saygıyla, fakir fukarada mamur ola. Yardımcımız, bekçimiz ve gözcümüz örümcek kafalılar değil, Şahı Merdan Ali ve aydınlık kafalı halk ola. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün devrimleri yol ve ışık tutucumuz ola. Gök Tanrı ulus, ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet ve renk farkı gözetmeksizin tüm insanları muhabbetten, didardan, katardan, cemalden, dirlikten hele hele barıştan, insan sevgisinden ayırmaya. İnsanlar yine insan eliyle sevdiklerinden, yurtlarından koparılmaya. Cümle ehli muhibbanın, darda kalmışların Hızır darına erişe. Hak erenler cümlemizi ve cümleyi cehennem azabından yani Allah alıp Allah satan, cennet alıp cennet satan, Sünnidir, Alevidir diye ayrım koyan, bu canım ülkeyi bize bahşeden Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarına söven, halkın ödediği vergilerle, hısım akraba, çoluk çocuk hak yiyip hacca giden, havalimanında ihramlarını giyerken donlarını orada unutan, zengini daha zengin, fakiri daha fakir eden, hâla Emevilik güden insanı insan kılan laikliğe karşı çıkan, aydınlığı karanlığa yeğleyen, halkın, devletin malını, mülkünü, parasını ve canını doymadan usanmadan alan, alan, hırsız, yüzsüz iktidar sahipleri şeytanların şerrinden, kanın, hukukun üstünlüğü, adalet, laik demokratik cumhuriyet düşmanlarının şerrinden, bu kötülerin emellerinden yoksun kıla. Bu gibi yolsuzluklara, uğursuzluklara, haksızlıklara dili ve kalemiyle karşı çıkan ve bu uğurda canlarındna olan, mahpus damlarında çürütülen dil ve kalem erbabına halas, dam dışında savaşanların kalemlerine, dillerine kuvvet ihsan eyleye. Piri Sani balım Sulta, Seyit Ali Sultan, Kaygusuz Abdal Sultan, Abdal Musa Sultan, Laik Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve gönül yoldaşları sultanlar. Halk için telli kuranlarıyla, kalemleriyle aydınlığı, aydınlatmayı, doğruluğu, eşitliği, hukukun üstünlüğünü, emeğin kutsallığını ve insan sevgisini işleyen Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin, Hallacı Mansur, Nesimi, Serdari, Seyrani, Ruhsati, Dadaloğlu, Köroğlu, Dedemoğlu, Daimi, Müdami diyelim Nazım Hikmet, Uğur MUMCU, Muammer AKSOY, Abdi İPEKÇİ, Cahit TÜTENGİL, Turan DURSUN, Çetin EMEÇ, Metin GÖKTEPE, Ahmet Taner KIŞLALI, Bahriye ÜÇOK namlı canlar, bir Veysel, bir Feyzullah ÇINAR ve bu uğurda ölen nice halk ozanı, yazanı can sultanların ruhu alâları, şadı hürrem ve bizden razı ola.

Ey canlar, telli kuranın birliğine eyvallah. Yerde ve gök kubbede allı turna, telli turna misali birken binler olup semah dönenlere eyvallah. Ey canlar, birlik ceminde niyaza duralım. Yurtta ve dünyada barışa eyvallah. İnsana ve emeğin kutsallığına saygı yüreğimizde daim ola. Eyvallah. Niyazımızda çoğalalım, sayısız can olalım. Eyvallah. Bir olalım, iri olalım. Eyvallah. Gök Tanrı, tüm insanları muhabbetten, cemalden, didardan, katardan, birlikten, barıştan, insan sevgisinden ayırmaya. Eyvallah. Dil bizden, nefes hazreti pirden, kabulü Gök Tanrı’dan ola. İnayet, seyidi kainat, sırrı Şah-ı Velayet, keremi evliya, gerçek erenler demine devranına eyvallah hü… Aşk olsun."

Gülbengin okunmasının ardından, Fikret OTYAM’la kucaklaşma, selamlaşma Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan GEÇMEZ’in konuşmasıyla devam etti. Ercan GEÇMEZ konuşmasında; “Bu mekan içinde yaşadığımız yüzyıla öncülük etmiş kâmil insanlardan birini daha uğurluyoruz. Fikret OTYAM, çok sevdiği Hünkârına gidiyor. Biz Fikret Baba’yı kabesi insanım diyenlerde gördük. Bu ülkenin değişik coğrafyalarındaki tüm çiçeklerini, hiçbirinin diğerini kıskanmayacağı, ötekileştirmeyeceği bir bahçede barış içinde yaşamasını öğretmek isterdi. Fikret OTYAM’la birlikte bu cemevinin  temelini atmıştık. Ve vasiyetiydi on iki yıl düşünüp, on günde yaptığı bu resmin önünden uğurlanması. Devri asan olsun. Pir Sultan Abdal’ın turnaları, seni Hünkâr’ın güvercinlerine kavuşturmak için bekliyor. Aşk olsun. Aşk olsun sana kâmil insan. Gerçeğe hü…"

Fikret Baba’nın avazlarını büyük coşkuyla ve gönül doygunluğuyla dinlediği Zeynep KARABABA şöyle konuştu. "Sevgili canlar, Fikret OTYAM hepimizin babasıydı. Benimde manevi babamdı. Dayım Feyzullah ÇINAR’la olan yakınlığından bana da elini verdi. Hani şair der ya; babam öldü gözüm kör oldu. Fikret Baba öldü, benimde kolum kırıldı. Fikret OTYAM demek; merhamet ve sevgi demektir. Onu saygıyla selamlıyorum. Aşkı niyazlarımı sunuyorum. Sevgili eşini saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sizlere hürmetlerimi sunuyorum. Aşk olsun Fikret Baba. Dedi. “Bunu çok severdi. Şu anda bizi dinliyor biliyorum.” Diyerek Fikret OTYAM’ın derlediği bir barak havasını seslendirdi. İlyas ŞİMŞEK’in bağlamasıyla eşlik ettiği, Zeynep KARABABA; “Yüce dağ başında pınar olsam” ve “Zülfü kaküllerin amber misali” türkülerini seslendirdi.

Katre idim ummanlara karıştım. Kaç bulandım, kaç duruldum kim bilir.
            Devir edip alemleri dolaştım. Bir sana da kaç sarıldım kim bilir.
Bulut olup ağdığımı bilirim. Boran olup yağdığımı bilirim.
            Altı andan doğduğumu bilirim. Kaç ebeden kaç dürüldüm kim bilir.

Sümer EZGÜ’de katıldığı törende şöyle konuştu. "İstanbul’da bir otelde yine alevi dernekleri Fikret Baba için bir gece düzenlemişti. “Hayatta iki şey önemlidir. Biri sevgi, birisi vefa. Ben günümüzde vefanın bittiğini düşünmüştüm. Ama bu gece bana geri geldi.” Dedi. Fikret Baba’ya ne mutlu ki böyle vefalı dostları var. Fikret Baba’nın meslekleri vardı. Ama o sanatçıydı. Köküne kadar sanatçıydı. Filiz Abla başta olmak üzere, bütün sevenlerine başsağlığı diliyorum. Zaman zaman toplandığımızda, onun çok sevdiği bir barak havası vardı. Nur içinde yatsın. Işıklar içinde uyusun." Diyerek “Aman evlerinin önü baca deliği” türküsünü seslendirdi.

Antalya Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği’nin zakirleri eşliğinde, canlar Fikret OTYAM’ın etrafında semaha durdular. Ardından Mehmet TURAN Dede, “Bütün evren semah döner” deyişinden sonra; "Işıklar içinde olsun. Dönülen semahlar onun gül cemalli turnalarının semahı olsun. Semah eden kollar, dar çeken dizler, gerçek söyleyen diller kötülük görmesin. Gerçeğe hü. Mümine Ya Ali… Aşk olsun" diyerek semah gülbengini verdi.

Azmirah eyledik gurbet elleri, Dostlar sefa ile gönderin bizi.
            Ne kadar kalsak sonu gitmektir. Dostlar sefa ile gönderin bizi.

Fikret OTYAM’ın uğurlama törenine katılan canlardan Hüseyin TURAN’da konuşmasında; "Benim için çok garip bir his. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Benim sanat hayatımda önemli bir yeri vardır. Tanışıklığımızdan bu yana aramızda arkadaşlığımız, baba oğul ilişkisi vardı. Benim manevi babamdı. O benim için bir şey söylemişti. “Hüseyin’i dinlemek mutluluktur bu can için” demişti. Bende onunla aynı dönemde bulunmaktan, aynı havayı solumuş olmaktan mutluluk duydum. Bende onu çok sevdiği barak havalarıyla uğurlamak istiyorum. Başkada bir şey diyemiyorum. Güle güle baba…" dedikten sonra, “Aman kalk gidelim yine boru sesi var. Şu zalimlerinde bende nesi var.” ve “Kaftan kafa hükmederdi bir zaman.” Türküleriyle, Fikret Baba’yı uğurladı.

Ardından, Hâkka Yürüme Erkânı’na geçildi. Mehmet TURAN Dede; "Değerli canlar, onu Alevi erkânıyla uğurlayacağız. Hepinizin gül cemallerine aşk olsun. Dil bizden olsun, nutuk sultanı evliyadan, ululardan, velilerden, ışıtanlardan, aydınlatanlardan, öğretenlerden ola. Hani diyor ya Yunus; “Geldi geçti ömrüm benim. Şol yol esip geçmiş gibi. Hele bana şöyle gelir. Bir göz yumup açmış gibi.” Ne kadar 89-90 olsa da, zaman içerisinde kendine ayrılmış hayat sürecini yaşadı ve güzel muhabbetler bırakarak, onun içerisinde renkler, onun içinde notalar, onun içinde ezgiler ve sevgiler vardı. Bizlere bırakarak, onu bu mekandan uğurlayacağız. Ve bize diyor ki;

Geldim gider oldum illerinizden, Dostlar sefa ile gönderin bizi.
            Doyamadım tatlı dillerinize. Dostlar sefa ile gönderin bizi.
Himmet eylen şu dağları aşalım. Pir aşkına kaynayalım coşalım.
            Gelin birer birer helallaşalım. Dostlar sefa ile gönderin bizi.

Sevgili canlar, Fikret OTYAM’ın hepimizin kulağında sesi ve sözü, hepimizin kursağında mutlaka bir lokması vardı. Ve en önemlisi emek, onun bizlerle paylaştığı sanattı, insanlıktı, sevgi ve muhabbetti. Hepimiz birlikte yedik içtik, konduk göçtük. Sevgili Fikret OTYAM babamız bizlerle yedi içti, kondu göçtü. Bizlerinde ona hakkı ve lokması olabilir. Burada eksikleri tamama, noksanları birliğe tamamlama için bir aradayız. Onun için rızalık alacağız. Rızalıktan öte fakir sorduğunda, Allah Eyvallah diyeceğiz. Şimdiden rızalık vermeyecek varsa dile gelsin, bile gelsin bu meydanı kimse açmasın. Değerli canlar, Fikret canımız o güzel canımız, atamız, yoldaşımız, büyüğümüz, ustamız bizlerden rızalık istiyor. Hak cümle eksikliklerle, tamamlarla, noksanlarla, güzelliklerle, insanlarla geçirdiği ömrün ve sizlerle paylaştığı muhabbetin, lokmanın, sohbetin, kardeşlik ve dostluğun rızalığını gönül birliğiyle veriyor musunuz? Kendine rızalık veriyor musunuz?" diyerek üç defa sordu. Canlar hep birlikte, "Allah Eyvallah" diyerek rızalık verdiler. Mehmet TURAN Dede’de "Hâk’ta sizlerden hoşnut ve razı olsun." Dedi.

"Dil bizden, nutuk sultanı evliyadan. Bismişah… Allah Allah… Yedi kat yerde, yedi kat gökte, arşta, kürşte, levhi kalemde, on sekiz bin alemde varlığını her nesneye nakşeyleyen ve canilik üzerine değil, insana bahşeyleyen Hâk aşkına. Hâk cümle canların dirliğini, birliğini daim eylesin. Onun düşünce ve felsefesinde bulunan bir olalım, iri olalım, diri olalım düşüncesinde bütün canları aynı kazanda harman eylesin. Onu aramızdan uğurluyoruz. Mekanı gök çadırlının yanında daim olsun. Mekanı sevenlerinin gönlünde daim olsun. Onun bu uğurlama merasimi, bu seramonisine katılan siz değerli canların attığı adım başına bin bir sağlık, dirlik ve güzellik hanelerinize dolsun. Onu uğurluyoruz, onu uğurluyoruz ama unutmak için değil, sadece ana kucağında uyutmak için uğurluyoruz. Onunla her zaman muhabbet edeceğiz. Onunla her zaman sohbet edeceğiz. Ona Hacıbektaş’ta güller yerine, türküler dökeceğiz, renkler dökeceğiz. Onlarla toprağa vereceğiz. Hepinizin gül cemallerine aşk olsun. Hâk cümle canların duvarından taş, gözünden yaş düşürmesin. Dil bizden, nutuk sultanı evliyadan. Nuru nebi, keremi Ali, pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin demi, devranı, yolu, erkânı yürüye. Gerçeğe hü… Mümine Ya Ali. Aşk olsun. Uğurlar olsun. Aşk olsun, cümle canlar birliğinde, dirliğinde, dostluğunda, kardeşliğinde daim olsun. Dünyada savaşlar ve silahlar sussun. Barış bütün dünyaya hakim olsun." Diyerek sözlerini noktaladı.

Fikret OTYAM, Hacıbektaş’ta sırlanmadan önce Ankara’da yapılacak tören için alkışlarla cemevinden uğurlandı. Ardından cemevinde, can lokması verildi.

Metin ÖZDEMİR


 





3 Ağustos 2015 Pazartesi

SELÇİK KÖYÜ'NDE SARI DEDE'Yİ ANMA ve KÜLTÜR FESTİVALİ

Selçik Köyü'nde Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali

   Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından, 1 Ağustos Cumartesi günü Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesi'ne bağlı, Selçik Köyü'nde 9. Geleneksel Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali gerçekleştirildi.

   Saat 18.00'de başlayan etkinliğe Sandıklı Kaymakamı Faik Arıcan, CHP Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal, CHP Afyonkarahisar İl, merkez ilçe ve Sandıklı İlçe başkanları ve yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü, sendika ve dernek temsilcisi katılım gösterdiler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir mesaj göndererek, Selçik'lileri tebrik etti.

   Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı'nın okunmasından sonra, Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Ali Karamanav ve Selçik Köyü Muhtarı Veli İncekara'nın konuşmalarıyla başladı. Selçik Köyü Derneği Başkanı ve Selçik Köyü Muhtarı birlik ve beraberliğin önemine vurgu yaparlerken, ileriki yıllar içinde katılımcılara yeniden davette bulundular.

   Festival Tertip Komitesi adına konuşma yapan Metin Özdemir; 2007 yılından bugüne kadar festival için emeklerini esirgemeyen Selçik Köyü halkı ve dernek yöneticilerine teşekkür ederek konuşmasına başladı. Özdemir " Bu yılki organizasyonun her aşamasında emek veren Selçik Köyü Gençliğine ve Selçik Köyü dostlarına teşekkür ediyorum. Dünyada yaşanan sorunları düşünen, ülke gündemini takip eden bizler, yerelde de Sandıklı'nın, Selçik Köyü'nün sorunlarını biliyoruz. Bu sorunları bildiğimiz gibi, güzelliklerimizi, değerlerimizi, kültürümüzü ve inancımızı yaşatmak içinde, gençlik olarak görev başındayız." diyerek konuşmasına devam etti.

   Festivalde genç ozanlardan Deniz Poyraz, Ozan Yıldırım, İnci ve Mustafa Eroğlu sahne alarak türkülerini söylediler. Selçik Köyü Semah Ekibi ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ankara Sincan Şubesi Semah Ekibi semahlarını döndüler. Dede Mehmet Turan, Berivan Canbolat, Abdal - Haluk Tolga İlhan ve Oğuz Boran türküleriyle ve halaylarıyla davetlileri coşturdular. Saat 01.30'da yapılan teşekkür konuşmasıyla etkinlik son buldu.

Selçik Köyü'nde Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali

11 Temmuz 2015 Cumartesi

SELÇİK KÖYÜ’NDE ANMA ve KÜLTÜR ETKİNLİĞİ


Selçik Köyü 9.Geleneksel Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali

   Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından, Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesine bağlı Selçik Köyü’nde, derneğin 2007 yılındaki kuruluşundan bu yana her yıl geleneksel olarak düzenlenen Sarı Dede’yi Anma Etkinliği, 1 Ağustos 2015 Cumartesi günü Saat: 18:00’de gerçekleştirilecek.

   9.Geleneksel Sarı Dede’yi Anma ve Kültür Festivali’nde; Abdal - Haluk Tolga İlhan, Oğuz Boran, Berivan Canbolat, Dede Mehmet Turan, İnci ve Mustafa Eroğlu Kardeşler, Ozan Yıldırım sahne alacaklar. Bu sanatçıların yanı sıra etkinlikte, Selçik Köyü Semah Ekibi ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ankara Sincan Şubesi Semah Ekibi’nin semah erkânları yer alacak. Etkinliğe katılan canlara lokma (pilav) ikram edilecek.

   Selçik Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği etkinliğin organizasyonunu bu yıl Selçik Köyü gençleri üstlendi. Selçik Köyü gençleri etkinliğin düzenlenmesini sağlayarak, köyün ve derneğin geleceği için birer teminat olduklarını göstermek istiyorlar. Festival hazırlıklarına hız veren gençler, köylüler ve dernek yöneticileriyle uyum içerisinde bu organizasyonu gerçekleştirme çabasındalar.

   Selçik Köyü’nde ilk olarak 2007 yılında birlik ve dayanışma günü olarak yapılan Sarı Dede’yi Anma Etkinliği, geleneksel olarak düzenlenmeye devam ediyor. Derneğin; köylüler arasındaki birlik ve dayanışmayı güçlendirmek, canları bir araya getirmek için yola çıktıkları bu süreçte, etkinliği ulusal bir boyuta taşımak gibi bir hedefi var.

   Festival yapma amaçlarının, köylerinde türbesi yer alan Anadolu erenlerinden Sarı Dede’yi anarak, yüzyıllardan bu güne kadar taşıdıkları inançlarını, kültürlerini duyurmak ve aralarındaki birlik ve dayanışmanın katlanmasını sağlamak olduklarını dile getiriyorlar.

   “Gelin canlar, 1 Ağustos’ta Selçik Köyü’nde buluşalım. Sarı Dede’de birlik olalım...” sloganıyla tüm canları, 9.Geleneksel Sarı Dede’yi Anma ve Kültür Festivali’ne davet ediyorlar.

Selçik Köyü 9.Geleneksel Sarı Dede'yi Anma ve Kültür Festivali


Metin ÖZDEMİR

26 Mart 2015 Perşembe

YA LAİK EĞİTİM YA ASİMİLASYON


Ya Laik Eğitim Ya Asimlasyon - Metin Özdemir

   Birileri Alevileri sürekli yanlış anlıyor. Aleviler tüm örgütsel yapısı ile birlikte, hep laik sistemi savunmuştur. Sadece Alevilerin değil, toplumun bütün bileşenleri adına da laik eğitim için mücadele etmeye devam etmekteler. Aleviler eğitimde, hukukta ve sosyal yaşamda hep laikliği özlediler, düşlediler, istediler... İlkelerinde, yasalarında laik yazsa da gerçekte laik olmayan devlet, Alevilerin ve toplumun demokrat paydalarının laiklik taleplerine her dönemde kulak tıkamıştır. Devletin Alevileri yanlış anladığı kadar, bazı Alevilerde demekki bu talepleri yanlış algılamış! Yada anlamak istemiyorlar...

   Eğitimin laik olmasından , din derslerinin zorunlu olmasının yanlış olduğundan  söz eden Aleviler adına, Alevi adıyla bilinen "özel statülü lise" sıfatıyla bir "Alevi lisesi" açılması umut verici bir proje değildir. Aksine asimilasyonun bir başka ayağıdır.

   Hükümetin Alevi açılımı sürecinde bir tabelayla Hacı Bektaş Veli adını Nevşehir Üniversitesi'ne bahşetmesi gibi, bu lise projesinde de "Hacı Bektaş Veli Lisesi" adı verilerek, Hünkar'ın adıyla yeni bir aldatmaca ve algı oluşturma peşine düşüldü.

   Her fırsatta "Devletin Alevisi Olmayacağız" diyen Aleviler öğretilerini, devletin bir kurumunun ellerine teslim etmeyeceklerdir. İstanbul'da temeli atılan bu, "özel statülü" Alevi lisesinde Alevi inanç önderi yetiştirileceği müjdesi Milli Eğitim Bakanı tarafından verilmiştir! Ama Alevilerin devletin yetiştireceği, sistemin bir parçası olan Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancını bu topraklarda yüzyıllardır yok sayan düzenin yetiştireceği dedelere ihtiyacı yoktur.

   Aleviler devletin inançlar üzerinden elini çekmesini istiyor. Bu yüzdendir ki ağırlıklı olarak dini eğitimin verildiği imam-hatiplere karşı çıktıkları gibi, Alevi lisesine de karşı olmak laikliğe inananların ve en başta Alevilerin görevidir.

   Alevi lisesinin oluşumunda her türlü ortaklık içerisinde olanlar bu işten sorumludur. Alevilerin asimilasyonuna çanak tutanlar ancak bu toplum yok olma noktasına getirildiği zaman anlayacaktır yapılan yanlışı. Bu toplum artık yeni Hızır Paşa'lar istemiyor...

Ya Laik Eğitim Ya Asimlasyon - Metin Özdemir

   Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet'in kaldırılması gibi... Alevilerin çoğunluğunun aynı düşüncede olduğu konularda hiç bir çabası olmayan yöneticiler, konu Alevilerin asimilasyonu olunca yöneticisiyle, bürokratıyla tam kadro hazır oluyor ne hikmetse...

   Aleviler, Alevi örgütleri bu projeye karşı çıkmalıdır. Bu projede Ankara'da uygulanmaya çalışılan cami-cemevi projesi kadar tehlikeli bir adımdır. Dün cami-cemevi yapmaya çalışanlar yarın bu okullarda "imam-dede" yetiştireceğiz derlerse o zaman hiç şaşırmayalım. Cami-cemevi denilen yere belki kimse gitmeyecektir. Ama bu okulda yüzlerce genç öğrenci yerleştirilecek ve sonunda da inanç önderi olarak topluma yansıtılacak! Okulların amacı ne imam, nede dede yetiştirmek olmamalıdır. Kendi bağnaz anlayışlarını, Emevi İslam zihniyetini, Alevilik-Bektaşilik olarak gençlere aşılayacakları Alevi lisesi kanalıyla, bu topraklarda yeni bir Alevilik yaratmak istiyorlar. Aleviliği yok etmeye ve yeniden tasarlamaya ne bu sistemin nede sistemin yağdanlığı kurumların gücü yetmez.

   Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin deyişiyle, "Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır..." Aleviler Hünkarın ışığında, izinde olacaklar. Okullarda bilimi öğrenmek, dergahlarda yolu sürdürmek için direnecek, mücadele edeceklerdir. Kendi dini eğitimlerini ailelerinden alarak, devletin yani egemenlerin istediği gibi değil, bu coğrafyada yüzyıllardır baş eğmeden yaşadıkları gibi inançlarını kültürlerini dupduru, turnalar gibi semah döne döne, Ali Ali diye çağırarak yaşamaya devam edecekler.

   Demokratik kurumlarımızdan, inanç önderlerimize kadar yola revan olanlar, Alevilerin her türlü asimilasyonuna karşı durdukları gibi bu projeye de karşı durmalıdır.

   Aşk ile...
Ya Laik Eğitim Ya Asimlasyon - Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR





22 Mart 2015 Pazar

ŞİFALI FRİGYADA BİR HÜDAİ


Şifalı Frigya'da Bir Hüdai - Metin Özdemir

   Afyonkarahisar'ın Sandıklı İlçesi'nde, Hüdai Kaplıcaları olarak bilinen mevkide yaşadığı bilinen Hüdai Dede'nin, kaplıcaya adını verdiği veya kaplıcanın adıyla anıldığı bilinmektedir. Hüdai; yöre halkının dilinde Hüzayi olarak adlandırılır. Hüdai Kaplıcaları, Friglerden bugüne kadar şifa dağıtmaya devam etmektedir.

   Çocuğu olmayan kişilerin gelerek, dilek dileyip Hüdai'ye bağlanmalarından sonra olan erkek çocuklara Hüdai Dede'nin adı olarak bilinen, Hidayet adı verilir. Kız çocuklarına ise Ülfet adı konur. Evlatları dünyaya gelen aileler kaplıcaya gelerek burada adak-kurban keserler. Sandıklı yöresinde Hüdai Dede'nin toplum üzerinde büyük etkisi vardır. Yaşamı hakkında kesin bilgiler olmayan Hüdai Dede'nin mezarının yeri de bilinmemektedir.

   Rivayet odur ki; Hüdai Baba çocuk yaşta iken annesi Hakka yürür. Babası sonra başka bir kadınla evlenince, eşi bu çocuğun yanlarında kalmasını istemez. Bunun üzerine babası, daha küçük yaşta olan Hüdai'yi, şifalı suları ve şifalı çamuruyla ünlü olan şimdiki kaplıcanın bulunduğu yere bırakır gider. Babası onu buraya bırakıp gittiğinde Hüdai'nin ağzı, yüzü yaralar içindedir. Buradaki suyla ve toprakla oynarken oluşan çamurdan ağzına, yüzüne sürer ve yaraları birden bire iyileşir.

   Efsane olarak anlatılan bu olayda, şifalı kaplıcanın suyu ve çamuruyla iyileşen Hüdai Dede'nin burada mekan kurarak Hak ile haldaş olduğu anlatılır. Hüdai Dede'nin kerametiyle buradaki suyun ve çamurun şifa kaynağı haline geldiği anlatılmaktadır.

   Özellikle Alevi-Bektaşi inancına bağlı olarak yaşayan canların buraya gelerek, Hüdai Dede'nin nazarında Hak erenlere saygı gösterdikleri görülmektedir. Anlatıla gelen bu söylenceler, toplumun bir zenginliği olarak inanç ve itikat yönünden yola bağlı olan canların dillerinde, gönüllerinde seyran eder.

   Erenlerin himmetiyle. Hüdai Dede'nin ışığı üzerinize olsun.

   Aşk ile...

Kaynak: Ali Özdemir, Selçik Köyü, 1948 doğumlu, Çiftçi


Şifalı Frigya'da Bir Hüdai - Metin ÖzdemirŞifalı Frigya'da Bir Hüdai - Metin Özdemir

Metin ÖZDEMİR





13 Şubat 2015 Cuma

SÜREKLERİN ÇEŞİTLİLİĞİ VE YOLUN BİRLİĞİ

Süreklerin Çeşitliliği ve Yolun Birliği - Metin ÖZDEMİR

   Birlik Alevi toplumunun her dönemde ihtiyaç duyduğu, ulaşmak için çaba gösterdiği fakat hep engellemelerle karşılaştığı bir olgudur. Tarih boyunca Alevi toplumu, hep karşısında olduğu siyasi iktidarların gücüyle birleşen, toplum baskısıyla parçalanmaya çalışılmıştır. Alevilerin birliği bu koşullarında etkisiyle hep engellenmiştir. Günümüzde de bu böyle devam etmekte...

   Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancında yaygın olarak kullanılan "Yol bir, sürek binbir..." sözü Aleviliğin birliğini ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Alevi öğretisindeki çeşitlilik, bu yolun zenginliğini gösterir. Alevilik yolunun içerisinde ise çokça sürek bulunduğunu biliyoruz. Bu süreklerin varlığı yolu bölmez. Doğru noktalarda ve aynı hedefler için birleşildiğinde inancı ve yolu dahada güçlendirir. Alevilikte inanç temelinde aynı olan kurallar sosyal ve coğrafi koşullara göre değişiklik gösterdiği için dışarıdan farklıymış gibi algılanabilir. Ama Aleviliğin temel taşları arasında "Hak Muhammet Ali yolu" birdir.

   Yol içerisindeki süreklerin çeşitliliği ocak temeline dayanır. Ocaklardaki Pir-mürşit-dede-talip ilişkisi farklı sürekler ve oymaklar meydana getirmiştir. Her ocak kendi dede-talip topluluğu içerisinde geçmişten süzülerek gelenekselleşen ve bugünlere ulaştırılan ritüelleri uygulamıştır. Yörelere göre değişklik gösterebilen bu kurallar süreklerin çeşitli olmasının önünü açmıştır. Sürek farklılıkları yolda ayrılığı değil, bütünlük içerisinde küçük farklılıkları içinde barındırır. Her ocak yada sürek kendi yapısı içinde bugünlere ulaşmıştır.

   Alevi adı altında birleşen Kızılbaş, Bektaşi, Tahtacı, Çepni, Türkmen gibi adlarla anılan toplumumuz aynı yol etrafında farklı kimliklerle anılmaktadır. "Farklılığımız zenginliğimizdir" söylemiyle Alevi toplumu, Anadolu coğrafyasında hep bir zenginlik, bir kültür, bir yaşam biçimi olarak sunulmaya çalışılmıştır. Aleviliğin tek başına bir inanç olduğu, böylelikle göz ardı edilerek yok sayılmıştır.

   Alevilerin içerisinde farklı uygulamalar olsa da, temel olarak birbirlerine uzak görüşte değillerdir. Balkanlardaki Bektaşiler'den, Anadolu'daki Kızılbaş topluluklarına ve Mezopotamya'ya kadar uzanan coğrafyada Yaresanlar ve Ehli Haklar gibi batıni inançları da içinde barındıran Alevilik özde ve gönülde Alevilere hep aynı duyguları hissettirmiş, aynı dili konuşturmuştur. Bizler bu yüzden "binbir" süreğimizi zenginlik olarak görmeliyiz. Alevi toplumunun içerisindeki farklılık gösteren uygulamaları öncelikle bütün Alevilerin sahiplenmesi gerekir. Cemdeki uygulanan oniki hizmetten, dar ve Hakka yürüme erkânına kadar nerede uygulanırsa uygulansın bütün ritüeller tüm Aleviler'den izler taşır ve Alevilik'te izler bırakır.

   Örneğin musahipliği ele aldığımızda; koşullar ne olursa olsun musahipli olan canları eleştirmek yada musahibi olmayan talipleri musahip tutmamakla eleştirmek doğru bir yaklaşım olamaz. Çünkü bu Aleviliğin sevgi ve hoşgörüye dayanan felsefesine sığan bir davranış değildir. Oniki hizmette yapılan görevleri birbiriyle kıyaslamak ve eleştirmek ise sadece toplumumuza zarar verir. Bu tür yaklaşımlardan kimseye fayda gelmez.

   Son dönemlerde Aleviliğin ve Alevilerin birliği konu edildiğinde aklımıza gelen, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy'un önderliğinde başlatılan "Dergâh'ta Birlik" Aleviliğin birliği noktasında atılmış en önemli adımlardan birisidir. Geçtiğimiz günlerde asılsız bir şekilde Serçeşme'nin eleştirilmesi sadece Dergah'ta Birlik oluşumuna yapılan bir eleştiri değildir. Aleviliğin ve Alevilerin birliğine karşı yapılmış birer eleştiridir.

   Dergâh'ta Birlik çalışmasının amacı; Serçeşme etrafında toplanılabildiğini göstererek, Alevilerin bir olduğunu, aslında söylenildiği gibi olmadığını yansıtmaktır. Muhattap bulamıyoruz diyenlere biz burdayız diyebilmektir. Dergah'ta Birlik toplantılarına katılan tüm ocak ve dergâhlar yine kendi hizmetlerine aynı şekilde devam edecektir. Bu yola düşenlerin amacı; söndürülmeye çalışılan küllenmeye yön tutmuş bütün dergâhlarımızın ateşini yeniden alevlendirmektir. Alevilerin bir ve birlik olduğunu göstermek için çıkılan bu yolda karınca misali hizmet eden canlara ve buna vesile olan pirlerimize, mürşitlerimize, dedelerimize, analarımıza saygı duymak ve desteklemek gerekir. Herkesi ve herşeyi özgürce eleştirmek elbette hakkımızdır ama elimizi vicdanımıza koyarak, kimseye haksızlık etmeden.

   Alevilerin birliğini engellemek için Selçuklu'da ve Osmanlı'da oynanan oyunlar bugünde kurnazlıkla uygulanmaya çalışılıyor. İktidarlar kendi elleriyle Alevi kurumları açtırarak onları finanse ettiler ve ediyorlar. Bugünde yaptıkları sözde Alevi açılımları için kendi muhattaplarını kendileri oluşturmak istiyorlar. Devlet eliyle kurdurulan, üyesi bile olmayan bilinmedik dernekler, vakıflar ve hatta federasyonlar açtırarak kendi Alevi'sini ve Alevi kurumlarını oluşturmayı da başarıyorlar. Bu gücün karşısında ise bizlere düşen kendi örgütlülüğümüze ve ocaklarımıza, dergâhlarımıza sahip çıkmaktır. Bitmek tükenmek bilmeyen bütün kaynakları kullanarak, kendi Alevi'sini yaratmaya çalışanların karşısında yolun birliği ve devamlılığı için elimizden geleni yapmamız gerekir. Dışarıda mücadele edeceğimiz çok şey varken, içimizde kavga etmeyi artık bırakmalıyız.

   "Yolumuz bir, süreğimiz binbir" deyip dururken, birde bakarız ki yol bölük bölük olmuş. Bu sebeple, "Yol cümleden uludur..." Yolu yaşatmak adına elini taşın altına koyan kurumlara ve yol önderlerimize destek olmamız, yanlarında olmamız gerekir.

   "Gönül kalsın, yol kalmasın..." sözü yolu doğru sürebilmek içindir. Yolu doğru sürenlere ve yol için, yolun birliği için mücadele verenlere aşk olsun...


Süreklerin Çeşitliliği ve Yolun Birliği - Metin ÖZDEMİR

Metin ÖZDEMİR